Son zamanlarda Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde ve savaş sırasındaki tavrı çok konuşuluyor.
Ama problemimiz şu...
Okumuşlarımız bile tarihi "gösterildiği" kadarıyla bilmeyi tercih ediyor; çok anlatılan ve sevimli bulunan hikâye "hakiki" tarih sayılıyor.
Medyada boy gösteren uzman yorumcu da olsanız, durum budur.
***
Diplomasiyi şimdilik bir yana bırakıp eğitim alanına bakalım mesela...
"
1933'te Nazilerden kaçan Alman bilim insanlarını kabul ettik" hikâyesini çok severiz.
Doğru!
Ama bu hikâyenin iki yanı var ki, sorgulamayız.
Bir...
Bu yolla
Darülfünun geleneğini kapattık. Gelen Alman hocalar el üstünde tutulurken
Fuad Köprülü,
Şekip Tunç gibi isimlerin dahi hocalıktan uzaklaştırıldığını hatırlamaya yanaşmadık.
İki...
Sadece Naziler'den kaçan Almanlara mı hoş geldiniz dedik?
Cevap
zurnanın zırt dediği yerdir.
Ziraat ve mühendislik mekteplerimizin kuruluşunda Nazi biliminin rolü anlatılmaz yeni kuşaklara...
1939 yılında yurtdışında öğrenim yapan Türk öğrencilerin çoğunluğunun niçin
Almanya'da bulunduğu...
Savaşın en sıcak zamanında
Halkevleri'nde neden parasız Almanca derslerinin açıldığı...
Ve daha birçok şey anlatılmaz...
***
O günlerden konu açıldığında...
"
Türkiye ne güzel bir denge politikası izledi" diyenler çok...
Savaşa girmeyişimiz güzeldi ve bir diplomasi başarısıydı elbette.
Ama yaptığımızın tam anlamıyla bir denge politikası olduğu bile tartışılır.
Bana sorarsanız...
Son ana kadar kimin savaşı kazanacağını anlamak üzere durumu
"idare etme" politikasıydı.
Nitekim Almanların bozgunu kesinleşince tavrımız ve tercihlerimiz belirginleşti.
Hele sonrasında Sovyetler'in toprak talepleri bizi iyice
ABD'ye yanaştırdı.
***
O günler ile bugün arasındaki önemli farkı unutmayalım...
Türkiye, bugün NATO üyesi...
NATO üyesi olarak içinde bulunduğu ittifakın taleplerine "hop, burada durun! "diyebiliyor ve Ukrayna krizindeki arabulucu tutumunu müttefiklerine kabul ettirebiliyor.
Ne zamana kadar?
İşte 2023 seçimleri bu bakımdan kritik önemde...
***
NOT DEFTERİ
Neoliberal mutluluk dispozitifi bizi ruhsal iç-gözleme zorlayarak, mevcut iktidar ilişkileriyle ilgilenmekten alıkoyar. Sorumlusu toplum olan şey özelleştirilir ve psikolojinin alanına aktarılır. (BYUNG-CHUL HAN / Palyatif Toplum)