En ücra şehirlerdeki üniversitelerde bile "Uluslararası İlişkiler" bölümleri açılmasının nedenini şimdi anlıyorum... Elbette bir gün gelecek, ekranlardaki yorum ve tartışma programlarını akademisyenlerle doldurmak gerekecekti! İşte o dönemdeyiz. Sabahtan akşama kadar kanallarda boy gösteriyorlar. İşin şakası bir yana, "şaka gibi" tarafları da var. İstanbul'daki stüdyoya gelip kendisine ayrılan sürede "Rusya tuzağa düştü" veya "Ukrayna işgale karşı kendini savunuyor" diyebilmek için kar kışta ders verdiği şehirlerden yollara düşen akademisyenler var. Muazzam bir rekabet olduğunu duyuyorum; "Bilmemkimleri akşam, beni sabah programlarına alıyorsunuz" diye yakınanlar bile varmış.
***
TV'lerdeki "Uluslararası İlişkiler" uzmanlarının izleyiciye katkısı var mı? Bana sorarsanız, sıfırın bir tık üzerinde. O kadar! Ben mi ne yapıyorum? Mesela ekonomistleri izlemeyi tercih ediyorum. Ara sıra da tarihçileri...***
Dün gördüm, bir özel üniversite profesörü "Rusya, kara kuvvetlerinin yüzde 70'ini Ukrayna sınırına dayadı ama yine de etkili değil" demiş. Rusya Kara Kuvvetleri denildiğinde nasıl bir heyuladan, ne geniş bir envanterden söz edildiğini bilmeyen bir akademisyen olabilir mi? Ne diyeceğiz çocuklarımıza? "Profesörlerine değil, Google'a bak, daha iyi" mi diyeceğiz?***
Kriz ve medya mı? Hiç açmayayım ağzımı. Pandemi düzeni sürüyor işte! Ama Kiev'den yayın yapan ve algıları bir anda kırıveren bazı muhabir kardeşlerimi seviyorum. Stüdyodan "Halk tabii yiyecek bulmakta zorlanıyordur, değil mi?" diye soruyorlar. Modern zaman çatışmalarına akıl erdirmek zor elbette! Muhabir cevap veriyor: "Yok, hayır! Marketlerde raflar dolu, insanlar sakin biçimde alışveriş yapıyor, dün biraz sıkıntı vardı ama bugün her şey normal!"***
Futbol, Türkiye'de bitti bitecek halde. Dünyadaki hali de parlak değil. Düşünün, futbol artık kırk yıllık işi "kitlelerin afyonu" olmayı bile beceremiyor! "İnsan malzemesi" sorunlu. Öyle bir sektör ki, gitmiyor, yeni gelenler de hızla eskilere benziyor.***
Ne yapmalı? Yürümeli... Uzun uzun yürümeli. Hayır, adım saymayın! Yürüyün. Bacaklarınızı açması için değil, zihninizi açacağı için...