"Ruh hâli" dediğimiz şey sadece kişisel bir şey değil...
Sınıfsal bir yanı da var.
Mesela orta sınıfın asabı bozuldukça bozuluyor.
Çünkü şu zor soru içini kemirip duruyor...
Attığım havalar, sırtımı dayadığım itibarım, varlığımı üzerine inşa ettiğim statüm giderek buharlaşacak mı?
Yoksa bütün bunlar zaten gelip geçici bir hayalden mi ibaretti?
Beni takan var mı?
***
Geçen hafta gördük işte!
Ayaklarının altındaki zemin çekildikçe...
Bazılarının yaldızı dökülmeye başladı bile.
Yukarıya karşı ilikli ceket, aşağıya karşı hoyratlıkla bir
"ara sınıf" olabilme becerisi nereye kadar sürebilir?
Tamamı duruma uyanmadı ama
Muharrem gibiler tehlikenin farkındalar.
Asap bozukluğu içinde alelacele itip kakacak bir
"emekçi" arayıp bulmaya çalışıyorlar.
Pek demode bir çıkış arayışı...
Acıklı bir sinir nöbeti...
***
Esas konumuz
Muharrem değil tabii...
O yüzden baştan anlatayım.
Sistemi
"çalıştıran ve çalışan sınıf"tan ibaret saymak fazla kaba bir yaklaşım...
Çünkü arada
hem malları, hem kültürü, hem de statüyü tüketerek kendini var eden mızmız ve mızıkçı bir
kesim var.
Çalışıyormuş gibi yapan orta sınıf.
Daha eski modelle adlandırmak istiyorsanız "küçük burjuvazi" de diyebilirsiniz.
Hani neoliberallerin "Sen demokrasinin zeminisin" diye sırtını sıvazladığı kesim...
Yeni Dünya Düzeni tasarımı kafaya koymuş bir kere...
"Arada" kalanları eritecek.
Artık oligarşik sermaye dışında kalan herkes
"çalışan" olacak...
Çünkü kriz, sistemin 1980'lerden beri bol keseden dağıttığı
"seçkinlik" ve
"tüketim hazları" deposunu hızla boşaltıyor.
Üstelik orta sınıf dijitalizasyon zokasını da yuttu.
Dijital sersemleştirme yoluyla eşitleneceklerine bir türlü uyanamıyorlar.
***
Bu konu üzerine yazılacak çok şey var...
Yazacağım...
Ama bir dakika!
Şimdi öğrendim.
Muharrem tokatladığı emekçiye "Kusuruma bakma, gel sana yemek ısmarlayayım" demiş...
Önce içim çizildi...
Lakin düşündüm de...
Sürekli yemek ısmarlanarak hizaya sokulanların herkeste işe yaradığını sandığı bir yöntemdir bu...
Ruhları böyle böyle çürür.
Ama ne yanılgı!
***
NOT DEFTERİ
Alakalarımızın yüz bin şekline isim bulamıyoruz ve "sevmek" deyip çıkıyoruz. Onun için ne kadar suistimale uğruyor bu kelime. (PEYAMİ SAFA / Bir Tereddüdün Romanı)