Yıllar sonra işte nihayet sonbahar gibi sonbahar...
Trençkotumun yakalarını kaldırdım, alnıma düşen yağmur damlasını silmeden bıraktım.
Fidanlığa girip turp fidesi gelmiş mi, sordum.
Gelmemiş.
Sonra "şehir"den çıkıp kentin içine girmek içimden gelmedi.
Direksiyondaki ellerim ve gaz pedalındaki ayağım beni sanki kendiliğinden Kanlıca'ya indirdi.
Ziya Osman Saba'nın şiirlerini andırıyorlar diye kendimi tatlı tatlı kandırdığım evlerin arasından Boğaz kıyısına inip arabamı park ettim.
Otoparktaki gençler arkamdan bağırıyorlardı: "Abi biraz bizden de bahset! Bir de ellerimizle yapt-ı ğımız pekmezlerimiz var, onları da unutma!"
***
Ziya Osman Saba'nın "Beyaz Ev" şiirini bilir misiniz?***
Huzur yerini; "evleri" huzursuz kıldık bir kere.***
Meraklısı için söyleyeyim...
Şehir ve kent arasındaki fark üzerine daha çok yazacağım.
Hadi kentleşmeyi "ilerleme" sanan solcuları ezberledik, ayrı hikâye...
Ama merak ediyorum...
Kentleşmeye âşık(!) muhafazakârlar bu konuları ciddi ciddi düşünüyorlar mı acaba?
***
NOT DEFTERİ
Çok yakında kentler de yıkılıp yeniden inşa edilecek. Daha çok nüfus için yer açılacak. Şehir bitmişti, artık ismi de kalmayacak. (LÜTFİ BERGEN / Kozmosta Yerlilik- Evlerimizi Kaybediyoruz)