Buluşmalar, karşılaşmalar, dertleşmelerle geçen bir günün akşamüstü...
Gün bütün patırtısıyla Sarayburnu'nun arkalarında alev alıp çekilirken Boğaz'a akşamın lacivert örtüsü seriliyor.
Eve gitmem gerek...
İnsanların değişmemek, olgunlaşmamak, "olmamak" konusundaki kararlılıklarına şahit olmaktan yorgunum...
Umut deseniz, güzel meyve ama çarçabuk pörsüyor.
Ama bir sade kahve nasıl iyi gelir şimdi...
***
Emirgan tarafında gökyüzü hâlâ eflatun gölgelerle bezeli.
Su elle tutulur bir gerçek olmaktan çıkmış, iki yaka arasında gümüş bir tepsi.
Şimdi
"eşkâl-i hayatı havz-ı hayalin sularında seyreyleme"nin tam zamanı.
İçimden bunları geçirirken gülümsüyorum.
"Az önce arabada arabesk tadında rap şarkıları dinliyordun Haşmet, kahveye oturmanla Ahmet Haşim havalarına girmenin ne âlemi var yahu?" diyorum.
Fakat kabul etmeli ki...
Gün gitti artık.
Yani yirmi dört saatlik zaman çarkının yaz mevsimi de bitti.
Geceye de çok var.
Şimdi
"Hep hatıralardır ki, geçen günlere inler", işte tam o saat!..
***
Derken tuhaf ve hoş bir şey oluyor.
Sayısı pek azalmış
Boğaz kuğularından; yani eski tip zarif
şehir hatları vapurlarından biri önümüzden süzülüveriyor.
Neredeyse sessizce...
Bir film şeridi gibi geçiyor.
Daha güzellerini, yani çocukluğumun ve gençliğimin vapurlarını hatırlıyorum.
Mesela
Paşabahçe vapurunun İtalya'nın Taranto şehrinde bir savaş gemisi olarak yapıldığına kim inanabilirdi ki?
Öylesine zarif, öylesine sivildi.
İstanbullular için
Paşabahçe, Dolmabahçe, Fenerbahçe üçlüsünden birine binebilmek büyük bir haz
kaynağıydı.
Hele onlardan biriyle püfür püfür Adalara gidebilmek, olaya apayrı bir değer katardı.
***
Boğaz dedim...
Ahmet Haşim dedim...
Şehir hatları vapurları dedim ya...
Aklıma geldi..
Ahmet Haşim, döneminin şehir hatları vapurlarının siyah renkte olmasına şiddetle itiraz edermiş. Hiç değilse Kadıköy ve Boğaz'a giden vapurların
"kalbe inşirah verici renklerde olmasını" savunurmuş.
Mühim mesele bence de...
Ama
dünyanın hızla gecenin karanlığına doğru ilerlediği bir vakitte sözünü ettiğim şeye bakın!
Beyhude mırıldanmalar bunlar...
***
Kahvenin parasını tabağın kenarına sıkıştırıp kalkıyorum.
Dönüp Emirgan tarafına bir daha bakıyorum.
"Suda yorgun, muzi tecelliler."