Daha ilk günden güneşe ve denizin mavisine âşık olursun...
Hiç ara vermeden esen rüzgârın dilini tanır, konuşursun...
Kimsenin uğramadığı bir koyda denize girmek çeker canın, berrak bir suya dalmak istersin.
Ama her yer insanla doludur.
Deniz kıyısı da, kasabanın sokakları da tıka basa doldurulmuştur.
Buna biraz bozulursun ama çaresi yoktur, senin oradaki varlığın da bunun bir parçasıdır zaten.
Ortama hâkim olan sadeliğin şatafatına kafayı pek takmazsın.
Dünya çok güzelmiş, insanlar hep iyiymiş gibi havadan sudan söz etmeyi de, hayat sadece yaz mevsiminden ibaretmiş gibi davranmayı da çarçabuk öğreniverirsin.
Ve her şey mevsim geçene, faturalar birikip borçlar yükselinceye, yaz dostlarının kazıkları patlamaya başlayıncaya kadar iyidir.
Çünkü oralar memleketimizin ünlü yazlık kasabalarıdır.
***
Bir dakika!***
Ama yazmak isteyip de elimin varmadığı konu bunlar değil elbette...
Pandemi sonrası global gıda fiyatlarındaki hızlı ve durmak bilmeyen artıştan haberdar olmanızı istiyorum.
İsteyen okumayı burada kesebilir, anlarım. Çünkü konu çok tatsız.
Fakat bu "kaçış" bizi gelecek krizden uzak tutar mı? Hayır!
Bilip sadece devletler düzeyinde değil, kişisel düzeyde de hazırlıklı olmak iyi mi?
Evet!
Bizim gibi ülkelerde buna bir de kuraklık eklendi.
Sonuç?
Yaz geçince, şu ferahlık da geçecek.
Ciddi meseleler var.
Gıda önemli.
Şimdilik bir giriş yapmış olayım, sonra çok konuşacağız.
***
AYNA
Yarasanın gözü gündüz göremiyorsa, bunda güneşin ne günahı var? ŞİRAZLI SADİ
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Haşmet Babaoğlu | Söylesem bir türlü, söylemesem olmaz!