Ömrümce çok uzun bir zamandır fırtına biriktirdim. Şimdi onları ipe diziyorum. Güneşe çıkarıp şifalı cümleler kurmaya çalışıyorum. İnsan, diyorum, iddialarından kurtuldukça daha bir hafifliyor. (CEM SANCAR / Bak Çekirge-Sosyal Medya Günlükleri)
***
Emekliliğine sayılı günler kalmış 25 yıllık ilkokul öğretmeni Sibel Hoca, bir gün çocukların kompozisyon ödevlerini okurken hiçbirinin ünlem işareti kullanmadığını fark etti. "Eyvah!" dedi. "Bu çok kötü! Bu çocuklar hiçbir şeye şaşırmıyor! Hiçbir şeye üzülmüyorlar!" (HÜSEYİN KURAL / Bizi Üzen Bütün Kanatlar)***
Bugün güzel bir hikâye okudum. Bedevinin biri çölde oturmuş zırıl zırıl ağlıyor, gözyaşlarından gövdesi sarsılıyormuş. Yoldan geçenler neden ağladığını soruyorlar. "Köpeğimin susuzluktan dili, damağı kurudu. Zavallı hayvancağız neredeyse çıldıracak. Çok acı çekiyor, onun ıstırabına ağlıyorum." "Fakat kırban suyla dopdolu. Neden su vermiyorsun köpeğine?" "Ama o su bana lazım!" (ÖMER F. OYAL / Ferahlık Anına Övgü)***
Kapattım demek yerine iyi geceler diyebilirsin dedim. Allah rahatlık versin diyebilirsin, hoşça kal diyebilirsin pek sevgili Türkçe öğretmenimiz. Telefon çoktan kapanmıştı. Her zaman olduğu gibi ben bunları sinyal sesi gelen ahizeye söylemiştim. (FATMA BARBAROSOĞLU / Hatıra Kadar Narin, Hafıza Kadar Zalim)***
Hayır, bundan yarım asır önce ben bu sahneleri yaşadım, biliyorum (...) Müşteri "velinimet" idi, tüketici değil. Kasanın üzerinde "Er-rızku al'Allah" levhası asılı. Niceliğin egemenliği niteliği esir almamıştı. (MUSTAFA KUTLU / Akıntıya Karşı)***
Çocukların hayat ihtiyaçlarını babalar mütekeffildir fakat hissiyata ait tehlikeden muhafaza edecek olan anaların himayesidir. Nemide bunlardan mahrumdu. (HALİT ZİYA UŞAKLIGİL / Nemide)***
Bir avuç para için dünyayı yitirdik biz... (M. A. ASTURIAS / Kasırga)***
Yazar ne seyredendir ne düş gören. Edebiyat hayatı yansıtmaz ama hayattan kaçtığını ya da el etek çektiğini de söyleyemeyiz. Edebiyat hayatı yutar. Ve hayal gücü her şeyi yutana kadar dur durak bilmez. (NORTHROP FRYE / Hayal Gücünü Eğitmek)