Markete gittim...
Yine aynı manzarayla karşılaştım.
Hayır! Sosyal mesafeye dikkat edilmediğinden, hijyenin umursanmadığından falan söz edeceğimi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz...
Tersine...
Bütün bunlara olabildiğince dikkat ediliyor.
Dikkat çekmek istediğim manzara ise alışverişteki şuursuzluk halimizin sürmesi...
Bir tür karantina travması.
Orası kesin ama mazeret sayılmamalı.
Ve unutmamalı ki, kartlarımız para değil, borç doğuruyor.
***
Kasaya doğru yaklaşırken herkes birbirine ve sepetlerine bakıyordu.
Maskelerin ardındaki dalgacı gülümseyişi tahmin edebiliyordum.
Çünkü başka bir zaman olsa almayacakları ve
daha önce dönüp bakmadıkları raflarda unutulmuş ürünleri bile sepetlerine yığmışlardı.
Ben kendi aldıklarıma baktım, şaşırdım.
Neleri "bir deneyeyim" hesabıyla sepetime atıvermişim!
***
Çabuk gevşemeyelim, hemen sokakları doldurmayalım,
bu işin şakası yok, diyoruz ama...
İçeride kapalı kalmanın böyle sonuçları var.
Bütün kısıtlamaların acısını alışverişten çıkarmaya çalışıyoruz.
Bizim ekran psikologlarının dikkat alanına pek girmiyor böyle şeyler. Oysa şimdiden Avrupa'da eve servis şirketlerine kart borçları yüzünden ağır depresyona girenler; Çin'de tedbirler gevşetilince
AVM'ye koşup alışveriş krizi yaşayanlar üzerine yayınlar çıkmaya başladı.
***
Alışveriş, modern tüketim kültüründe her türlü iç sıkıntısının
telafisi ve tesellisi haline getirildi.
Üstelik alışveriş insana "hayat kaldığı yerden devam ediyor" duygusu veriyor.
Ama
ya sonrası?
Bu "
yalan dünya" şimdi bizi girdabında boğabilir!
Dün bazı AVM'lerin kapısında oluşan kuyrukları ekranlarda görmüşsünüzdür.
Hiç şüphe yok, mızmız rantiyeler ve tuzu kurular hariç kimse
perakende sektörünün uzun bir süre hareketsiz kalmasını istemez, istememeli!
Esnafın işinin gücünün ayağa kalkması gerekiyor.
Ancak tam bu noktada duralım...
Çünkü korona sonrası pek çok şey ve ebette ekonomi de
eskisi gibi olamayacak...
Yeni bir düzen kuruluncaya kadar herkes
aile bütçesini zorlamadan güç dönemi atlatma planları yapmalı.