Hah! Bir bu eksikti...
Kritik dönemlerde Türkiye'yi "Büyük İstanbul depremi"yle korkutma ve etrafa mesaj saçma faaliyeti yine harekete geçti...
Sözcü gazetesi meşhur Jeofizik profesörümüze sorup "kan donduran açıklama"yı almış: "Büyüklüğü 7 dolayında bir depremde yalnızca İstanbul'da ölü sayısı 5-6 milyonu bulur"muş...
Yahu 1999 depremi 7.4 değil miydi, diye sormayın hiç...
O zaman 20 bine yakın insan hayatını kaybetmişti. Neden şimdi 5-6 milyon olsun, diye sormayın...
Mantıkla ilgisi yok.
Çok lafı ediliyor olsa bile, bu tür çıkışların bilimle de bağı yok!
Mesele korkutulmamız üzerinden kurulan hesaplarla ilgili...
***
Jeofizik profesörümüz böyle bir salgın döneminde işi depremle bırakır mı hiç, bırakmamış elbette.
1913
Tekirdağ depremi sonrası gelişen
kolera salgınını da araya sokuvermiş.
Tarihi gerçeklerle yeni iddia arasında oransal tutarlılık yok ama ne önemi var, yeter ki korku üretimine katkıda bulunulsun, denmiş belli ki...
Deprem bizim kaçınılmaz gerçeğimiz...
Her an büyük depremlerle sarsılabiliriz.
Fakat bu farklı.
Sanki korku ve endişe ortamı içimizdeki "
kötücüllüğü" de kışkırtıyor gibi...
Sanki "
batsın bu dünya" ruhu yeniden canlanıyor!
***
Pandemiyi denizdeki yunuslar, göldeki kuğular, gökyüzündeki berraklık yoluyla hoşlaştıranlara aldırmayın!
Bu "
süslemeler" acılarımızın olduğu
kadar
sarsıcı bir gerçeğin de üzerini
kapatıyor.
Nedir o gerçek?
Korku kitleleri seferber edebiliyor, durdurabiliyor, kapatabiliyor.
Meğer medya ve popüler kültür yoluyla uzun vadeli zihin kontrol tekniklerine hiç gerek kalmadan korku yoluyla kitleler kolayca "
ikna" edilebiliyormuş.
Üstelik sadece insanlar da değil, korku yoluyla
devletleri bile hizaya sokmak mümkünmüş.
***
Salgınlar da gelip geçerler.
Delerek, ezerek, tüketerek de olsa, geçer giderler. Ama sözünü ettiğim psikolojik atmosferin kalıcı olmamasına çalışmalıyız.
Bu nokta önemli.
Asıl tehlike korku ve endişe atmosferinin toplumun bütün hücrelerine kadar yayılmış olmasıdır.
Öyle bir dünya geliyor...
Artık korkutarak neler yapılmaz ki!
Şöyle bir soru soralım kendimize...
Son iki ay içinde en çok hangi yanımızı geliştirdik veya toplumda en hızlı gelişen şey ne oldu?
Cevap açık:
KONTROL.
Daha çok konuşacağız, yazıp çizeceğiz bu konularda, şimdilik burada keseyim.