Mizah duygusunu kaybetmiş bir dünyanın korkunç olduğunu söyleyenler çok...
Mizaha hak ettiğinden fazla değer vermek bir "okumuşluk" belirtisi sayılıyor, malum.
Yıllardır, dikkat çekmeye çalışıyorum: Mizaha çok güvenmeyin. Alaycı kahkahaların uğultusuna kapılmak hiç insanca değil. Kaldı ki, mizah çoğu zaman bizi uyuşturuyor, içimizi çürütüyor... Güney Koreli yönetmen Bong Joon- Ho'nun şahane filmi Parasite'nin ilk sahnesiyle bu gerçekle bir kez daha yüzleştim. Böcek ilaçlama dumanı yoksul ailenin evini boğacak kadar doldurduğunda salonda herkes gülüyordu ve filmin ikinci yarısına kadar gülünmeyecek bir şeye güldüklerine uyanamadılar.
***
Parasite filmi dedim de... Kim demiş sınıflar arası gerginlik globalizm ve neoliberal politikaların etkisiyle yatışıp söndü diye? Palavra... Gerçek şu ki, kavga alttan alta sürüyor, gerginlik birikiyor. Ne zaman ve nasıl siyasallaşır, o farklı konu... Hollywood sineması bize bu kavgayı epeydir anlatmıyor/ anlatamıyor; anlatmaya kalktığında da Marvel çizgi romanlarının klişelerine dönüyor. Avrupa sineması ise geçen yüzyılda kalmış gibi... Parasite filmi sınıfsal farkı ve gerginliği "Siz iki saat eğlenip ışıklar yandıktan sonra kendi hayatlarınıza gideceksiniz ama iş ciddi" kıvamında hikayeleştiriyor.***
Parasite filmini izleyenlere bir de roman tavsiyesi: Kasiyer. Yazarı genç bir Japon. Sayaka Murata. (Turkuvaz)***
Simit benim için zirve tat demiştim ya... Eksik olmasınlar, okurlarım hafta boyunca iyi simitlerin fırınlarından beni haberdar etmeye çalıştılar. Şimdi şunu da not düşmem gerek: Birbirlerinden çok farklı hamur ve pişirme teknikleri "simit" başlığı altında toplanıyor.***
Simite iyi eşlikçi mi? Tabii ki, tavşan kanı çay. Ben beyaz peynirin veya "karper"in tarafında değilim. Simit yanında Bergama tulum peyniri ve yeşil biber... İşte bu Vedat Milor sofralarının tozunu attırır.