İsmet Özel'in o müthiş şiirindeki şu dizeyi hatırlar mısınız? "Mevsimlerin bizim âşıklarımız olduklarını bilmezdim..." Gençlik halidir. Sonra, çok sonra mevsimlerin de bizi sevdiğini anlarız. Ben hep yazı sevdim mesela. Ne övgüler düzdüm yaz mevsimine yıllar boyu.
"Daha kaç yazım kaldı, bilmem ki!" diye hayıflandım. "Yaz, ellerimden tut, beni bırakma!" diye yalvardım... Sonbaharla aşkımızı fark etmem uzun yıllar aldı. Onun sarı ışığına vurulmam ve onun da beni çağırdığına inanmam için yılların geçmesi gerekti. Özel'in o şiirinde bir de şu dize var:
"Koynumuzdan her geçişinde kendine yol edermiş meğer bir mevsim."
***
Ortası kırmızıya çalan, kenarları önce kahverengi, sonra tatlı bir turuncuya çalan yaprağı yerden kaldırın... Avucunuzda sıkın, önce çıt diye bir ses duyacaksınız, sonra ufalanacak. Ölü çünkü.***
Ali Ayçıl, ne güzel anlatır: "Güzle, 'güz dili' diyebileceğimiz mahrem bir lisanla konuşmaya başlayınca birden anlarız ki, zayıf ve çelimsizmişiz; bitkin ve göçmenmişiz." ( Kovulmuşların Evi, 2007)***
Bunları Susurluk'ta bir mola yerinde yazıyorum. Meşhur tostları çoktandır eskisi gibi leziz değil ya da bana öyle geliyor ama bir ritüele dönüşen rutinleri severim. Yolum buralardan geçtiğinde mutlaka duruyorum.***
İstikamet Ayvalık. 15. Ayvalık Uluslararası Zeytin Hasat Festivali... Ama şu kesin: Daha Ayvalık'a varmadan otoyoldan çıkıp köy yollarına girmeye başlayacağım. Zeytinlikler ve fıstık çamları arasında soluklanacağım.***
Ayvalık'a vardığımda da ilk iş çarşıya gidip Paşa Çorba Salonu'na girmek olacak. Çorba mı deyip içinizden "ne alaka!" diye geçirdiğinizi görür gibiyim. Hayır, çorba içmeyeceğim. Her şeyleri enfes ama zeytinyağlıları bir başka.