Bizde "okumuş"un cehaleti fecidir.
Çünkü bilmediğini bilmez.
O halde ona okumuş denir mi?
Denmese, ne iyi olurdu?
Ama mesele başından beri okumakla değil, etiket sahibi olmakla bağlantılıdır.
O yüzden hiç aynaya bakmadan başkaları hakkında atıp tutar.
En fenası da, muhafazakârların, İslamcıların, milliyetçilerin kitap okumadığı kanaatına iman etmiş olmasıdır.
***
Yıkanmış bir beyni yeniden doğrularla donatmak zor iş.***
Geçenlerde Cumhurbaşkanı'nın 29 Ekim'de açılacak Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi'nde çekilmiş fotoğraflarına sosyal medyada yapılan yorumları görünce ister istemez yukarıda yazdıklarım aklımdan geçti.
Kimisi "hiç hayatında kitap sayfası açmış mı?" diye soruyordu, bunlardan bazıları öğretmen falandı.
Kimisi, "kitapların arka kapaklarına bile bakmıyordur" diyordu.
"Eline hiç yakışmamış" diyen bile vardı.
Bir sürü zavallı kafa...
Alıp başını gitmiş Erdoğan nefreti mi?
Evet, bir yönüyle öyle.
Ama bir yanıyla da kapkara cehalet.
Yaşadığı toplumun hiçbir kültürel özelliğini tanımamış olmanın sefaleti.
Açıkçası...
Bu sefalet sosyal sahneden çekip gidinceye kadar ülkenin normal bir seyre gireceğini sanmıyorum.
***
Uzantılar!
Tekrarlayıp duruyorum.
Dışarısının içerideki, içerisinin dışarıdaki uzantılarına, bağlarına ve "distribütörlük" ilişkilerine dikkat edelim diye...
Şimdi Fırat'ın doğusuna harekat kararlılığı hepsinin eteklerindeki taşları dökmelerine yol açıyor.
Uzun süre milli görünmüş kimi isimler "bu harekat Kürt siyasi hareketini Ruslara itecek" demeye başladılar.
PKK/ PYD'ye "Kürt siyasi hareketi" demeleri bir yandan, esas konu ABD'nin bölge planlarıyken Rusları vitrine çekmeleri öte yandan, bağlarını ve bağlılıklarını nasıl da ortaya koyuyor!