Yeni yalancıların ve "sahte haber" üreticilerinin en sevdikleri şey tartıştırmak...
Çünkü biz tartıştıkça, onların yalanları için bir şans doğuyor.
Çünkü biz tartışıp durdukça, apaçık konularda bile kafalar bulanıyor. Gayet net açıklamalar biz üzerlerine tartıştıkça belirsizleşiyor.
Çünkü biliyorlar, sosyal medya çağında olur olmaz meseleleri "tartışmaya açmak" çocuk oyuncağı.
***
Ne zaman "tartışırsak doğrular ortaya çıkar" (Ah şu feci TV tartışmalarının etkisi!) mantığının yanlışlığını anlatmaya kalkışsam...***
Hani geçen gün demiştim ya, yalan habere karşı durmadan doğrusunu söylemeye çalışmak çare değil, değişmez doğrularımız ve ilkelerimiz olmalı, onlar üzerinde direnmeliyiz; yalancıyı da, yalanı da öyle pes ettiririz.***
Anlamışsınızdır, bütün bunlar güncel siyaset ve sosyal olaylara dair düşüncelerim...
Ama bu hakikat gündelik hayatımızın en sıradan halleri için de geçerli.
Tartışmanın anlamaya ve anlaşmaya yaradığını düşünmemiz berbat bir yanılgı.
Anlamak, her şeyden önce sakin kafa ister.
Anlaşmak mı?
Yalancıyla anlaşamazsınız, bu bir.
Anlaşmak, tartışma değil, iyi niyet ve sohbet ister, bu da iki.
***
Futbolla uyuşmuş kafalar
Şampiyonlar Ligi maçlarını zaplayarak izlerken kitleleri uyuşturan bu devasa futbol santrifüjünden kurtulduğum için bir kez daha şükrettim.
Bir ara baktım, kamera takımı gol atınca sevinen taraftarları gösteriyor. Golü kendisi atmış gibi sevinip haykıran ve tişörtündeki armayı öpen koca koca adamlar...
Futbolcuları taklit ediyorlar.
Gol atınca, "bana iyi ki milyon dolarları döktünüz" manasına kulüp armasını öpen futbolcuları...
Hani bir yıl, bilemedin iki yıl sonra başka kulüpte başka armayı öpen uyanıkları...