Bilirsiniz, her yıl bu tarihlerde okullar ve eğitim-öğretim üzerine gayet radikal bir iki laf ederdim
Arada, fırsat bu fırsat deyip "okul" denen kurumun bizatihi otoriter varlığından duyduğum rahatsızlığı da dile getirirdim.
Ama artık farklı düşünüyorum.
Yeni kuşak çocuklara, gençlere ve ebeveynlerine baktıkça, son yıllarda gündelik hayatımızdaki gelişmeleri gözlemledikçe fikrim değişti.
Yıllarca içinden "keşke okul mecburiyetine dayalı toplumlar olmasaydık" diye geçiren biriydim.
Şimdi "ya okullar olmasaydı?" diye düşünüyorum.
***
Söyleyin bana...
Okullar da olmasaydı, bu
hiperaktif dağınıklık ve kuralsızlık çağı üzerimizden silindir gibi geçmez miydi?
Tamam!
Okul, hakkındaki övgülerin bir çoğu masaldır.
Okul, hizaya sokar, sınıflandırır, ayrıştırır.
Tamam!
Okulda öğrenmek demek, bir gram şeker için tonla keçi boynuzu çiğneme modeline teslim olmaktır.
Tamam!
Okul, iddia edilenin aksine kimseye
kişilik kazandırmaz ama belki
kimlik verir. ( Bu da sadece bazı okullar için geçerlidir.)
Bunlar doğru.
***
Ama 20. Yüzyıl radikalizminin okula bakışıyla günümüzün somut gerçekleri uyuşmuyor.
Çünkü artık çocukların ve ergenlerin "
dağılan" parçalarını toplamaya aileler yetişemiyor, okul bu "
derleyip toplama" işi için elimizdeki tek araç.
Öyle çocuklar görüyorum ki, anne babaları bin dert içinde koşturuyor. Emin olun, okul olmasa bu çocukların ciddi biçimde "
ilgileneni" ve "
ne yapıyorsun, nasılsın?" diye soranı bile olmayacak!
Öyle çocuklar görüyorum ki, hiç öyle hiper zengin ailelerden falan değiller ama bir dedikleri iki edilmiyor, sadece kuş sütleri eksik. Peki okul olmasa
kim onlara prens veya prenses olmadıklarını hatırlatacak?
Odaklanma yetersizliğinde zirve yapan toplumlardanız.
Hele gençler!..
Söyleyin...
Okul da olmasa, gençlerimizi odaklanmaya ne zorlayacak?
Bu küçük bir ihtimal mi?
Olsun. İhtimal, ihtimaldir.
***
Daha konuşup yazılacak çok şey var.
Ama şunu bilelim...
Okul konusunu gerçekçi biçimde ele almanın zamanı geldi, geçiyor.
Çocuklarımız
sevinç içinde okullarına gidiyorlarsa, bu çok güzel bir şeydir.