Bir metropolde yaşamanın ne menem şey olduğuyla oruçluyken yüzleşiyoruz... Bedenin açlığı bir şey değil, o kolay. Oruç, "ruhun iştahı"na direnmek, kendini tutmak, o açlığı dindirmek demek. Durup geri çekilmek demek... Metropol hayatında bir an olsun durmak, durup geri çekilmek, bakmak (temaşa ve tefekkür) mümkün mü? Zor ama yapabildiğinde de nasıl güzel!
***
"
İftara yetişmek" diye bir hal var metropolde. Güzel yanından bakarsak, tatlı bir telaş. Fakat bir de öteki yanı var. Niye yetişmek zorunda kalıyoruz? Bu koşuşturma tuhaf değil mi? Trafikte seksen takla atmak, gözünü saatten ayıramamak, yetişme endişesi taşımak ile
sükunetle akşamın inmesini bekleyip oruç açmanın gösterişsiz neşesini kıyaslasak hangisi ağır basar? Artık bilemiyorum. Çünkü şimdi metropol telaşını da seviyorum. Ama geçmişte birkaç yıl yaşadığım o sakin kasabadaki iftarları özlüyorum. En çok da
bisikletin sepetinden gelen sımsıcak pide kokusunu içime çekerek eve doğru pedal bastığım saatleri...
***
Gelincikler bize bir şey anlatıyor olabilir mi? Zamanında şöyle bir
şey yazmıştım, hatırlatmak istedim: Bu
"an"ın canlılığını bir yana bırakıp gelecek
zamanı istiyorsan, güzelliği yerinde
değil de ille de hep yanı başında istiyorsan...
bu CAN tez elden ve kesinkes
solar!
***
Olafur Arnalds'ı nihayet bir konserde (Zorlu Caz Festivali) dinledim. Harikaydı. Arnalds'ın müziği helezonik bir "
sema"yı andırıyor. Dönmek, dönmek; durmadan aynı temaya, aynı nota dizimine dönmek ve böyle böyle yükselmek...
***
Instagram'da uzun ve içli bir film gibi fotoğraflarla yüklü şahane bir hesap:
@omerfarukyeltekin
***
"
Kelimelerin bir tarihi var, hikâyesi var, onları terk etmeyelim"
diyoruz ve bu sebeple gençlerin
"
eski" kelimelere, kavramlara, terimlere
ilgi göstermelerinin doğru olacağını
vurguluyoruz ya... İnsanı pişman
ederler! Özellikle
sosyal medyada ortaya çıkan manzara bir garip. Sözlüklerden eski kelimeler seçip anlaşılmaz cümleler kurdukları yetmiyormuş gibi bir de bununla
etrafa caka satıyor, kelimeleri kibirlerinin rozeti gibi kullanıyorlar.