"İyi misin" diye soruyor; "çok şükür" diyorum; önce yüzüme bakıyor, sonra ısrar ediyor; "ama öyle görünmüyorsun!" Anlıyorum onu. Artık "görüntü" her şey. Hepimiz yapıyoruz bunu. Yüzü nezaketen de olsa gülen birinin dertli veya hasta olabileceğine de bir türlü inanamıyoruz. Görüntünün dışında bir hakikatin varlığını düşünmek bir anlığına bile olsa, bizi huzursuz ediyor. Gündelik hayata bakışımızla Instagram'a bakışımız arasında bir fark kalmadı.
***
Günümüz insanı "
göstermekten başka bir şey göstermek istemiyor" diyen kimdi? Şu sıralarda kitapları
art arda dilimize çevrilen Byung-Chul
Han mı?.. İyi demiş!
***
Dikkatimi çekiyor,
aile sevgisi ve bağlılığı bir tür "
çetecilik" havası
kazanmaya başladı. Olmaz! Bu eğilim
yaygınlaşırsa, ailelerimizi koruyup
kollayalım derken toplumu ayrıştırır,
çözer, dağıtırız. Adalet ve merhamet
duygusu yerle bir olur.
Geçen gün
bir dizi ameliyat ve üç aylık nekahat
sonrası ancak yavaş yavaş yürümeye
başlayan bir ahbabımdan dinledim: Boğaz'da her şeyden habersiz fotoğraf çekerken yokuş aşağı kayan bir araba gelip çarpıyor. Delikanlının biri arabasını park edip kafeye giderken el frenini çekmeyi unutmuş. Peki
delikanlının babası olay yerine geldiğinde ilk ne demiş bacağı tuzla buz olmuş yaralıya? "Sakın oğlumu rahatsız etmeye kalkma, seni mahvederim. İstersen ıban'ını ver, üç beş kuruş atayım."
***
Hatırlayacaksınız,
lokma tatlısına verilen yeni şekillere biraz takılmış
ve "
bulamaç tatlar kültürü"nün
yaygınlaşmasından söz etmiştim ya...
Gençlerin çikolatalı ve bol kremalı lokmaya gösterdikleri ilgi karşısında
pes ettim! Tahmin etmeliydim bu gelişmeyi. Çünkü yeni kuşaklar çocukluklarından başlayarak
çikolataya bağımlı hale getirildiler. Çikolata onlar için tatsız dünyanın tek gerçek tadı. Üzerine bolca çikolata boca edilen keklerin sunulduğu mekanların son üç dört yılda nasıl çoğaldığı sizin de dikkatinizi çekmiştir. Bu gidişle
zarif ve incelikli pastalar yavaş yavaş tedavülden çekilirse, şaşırmayacağım.
***
Romanları dönüp tekrar okumaya bayılırım. Bazı filmleri de tekrar tekrar izlemek gerekiyor. Geçen akşamımı K. Ishiguro'nun romanından uyarlanan 2011 yapımı
Beni Asla Bırakma/ Never Let Me Go'ya ayırdım. Ne iyi yapmışım! Biraz daha ileri gidip şunu söyleyebilirim:
Film, romanından derin.