Bilmiyorum, popüler modalar yoluyla birilerinin bizimle oyuncak gibi oynadığı duygusuna siz de kapılıyor musunuz?
Birileri deyince...
İlle elle tutulur bir çevre, bir grup, karanlık bir yapı aklınıza gelmesin.
Sistemin kendisi karanlık.
Tezgah böyle işliyor çünkü.
***
Mesela şu yeniden patlayan "
sadeleşme" veya "
sade yaşam" akımını ele alalım...
Tuhaf!
Önce hepimiz tatminsiz
istifçilere dönüştürülüyoruz.
Kimse o sırada yüksek sesle "
yapmayın, etmeyin!" demiyor, diyen de
marjinallikle etiketlenip kıyıya itiliyor.
Sonra ardından "
sadeleşme" rüzgarı üflenmeye başlanıyor.
Kitapçı raflarını (sanki çok büyük incelik isteyen bir işmiş gibi ) "
evdeki gereksiz eşyalardan kurtulma" kılavuzları dolduruyor.
Neredeyse mistik bir edayla gardırop düzenlemeyi öğreten uzmanlar (!) çıktı, şaka değil.
Ama dikkat ederseniz, hepsinde ciddi bir "
tüketici" havası var; bu kez de "
sade yaşam" dedikleri şeyi tüketiyorlar.
***
Aslında hikâye hem eski, hem de traji komik bir kısır döngü.
Duane Elgin'in bu işleri başlatan "
Gönüllü Sadelik/Voluntary Simplicity" adlı kitabının ilk basımı 1983. Kitabın 1990'lardaki baskıları kapış kapış gitmiş, Time dergisi kapak yapmıştı.
Hatırlıyorum, bizim o dönemki medya patronları da yurt dışı seyahatlerinden dönüşlerinde ellerinde bu kitapla yazıişleri toplantılarına girer ve hafta sonu ekleri için kitaptan bol bol yazı çıkartılmasını isterlerdi.
O tarihlerde anketler, araştırmalar yapılmış ve "
Amerikalıların yüzde 69'unun daha sade ve daha yavaş bir hayat istedikleri"nin ortaya çıktığı söylenmişti.
Ne oldu? Hiç!
2000'leri yeni açılan çikolatacının önünde birbirini ezen, en son model cep telefonunu almak için mağazanın önünde geceden kuyruğa giren insanları izleyerek geçiriyoruz.
***
Bakıyorum da...
Bizde çıkan
"sade yaşam" kitapları da az tüketmeye hiç niyeti olmayan ama sade (minimalist, hatta salaş/grunge) görünmeyi seven
burjuvalarımızın eğlencesi olmuş.
Ellerinden düşürmüyorlar.
Öneriler de müthiş!
"Gardırobunuzdaki sevmediğiniz giysileri attığınız gibi hayatınızdaki benzer insanları da mazinin çöplüğüne bırakın!"
Böyle olur mu? Olmaz.
Bu kadar
egosantrik (benmerkezci) ve
insanlığın büyük geleneklerinden nasiplenmeyen bir bakış olsa olsa bizi oyuncak eden tezgâhın bir parçası olur.