Hep bir yerden başka bir yere kaçmaktan söz ediliyor. Fakat kimse ait olduğu "hayat tarzı"ndan kaçmaya cesaret edemiyor. O halde "kaçış" yok!
***
Sabır yok denecek kadar az. Sevgi durup yoğunlaşamayacak kadar uçucu.
Hayaller dolup taşacak kadar çok...
Sonuç?
Kızgınlık, kırgınlık ve muazzam bir can sıkıntısı.
***
Dinlemiyor, anlatmıyor, sohbet etmiyoruz ki... Peki bu nefes nefese halimiz, onca gürültü patırtı neden?
Birbirimize laf yetiştirmeye çalışıyoruz,
ondan.
***
Belki Unamuno'ydu. Hatırlayamadım.
Ama kim demişse doğru demiş: "Bir konuşma sırasında çoğu kez
diğerlerinin konuşmamızı istediğinden daha çok konuşuruz."
***
Yorgunluk, kaçınılması gereken, kötü, tatsız, ayıp bir hal değildir. Haksızlık ediyoruz.
Yorgunluğun soylu ve güzel bir yanı vardır. Yorgunken
arsız arzular, boş tercihler, ölümcül hırslar çekip gider, bizi kendimizle baş başa bırakırlar.
***
O lanetli çizgi...
Kandırmaya önce kendinle başlıyorsun, sonra başkalarıyla devam ediyorsun.
***
Bir yanı zeytinlik, diğer yanı artık kışın bile kuru kalan bir dereye açılan toprak yolda yürürken etrafa göz gezdiriyorum.
Zeytinliği çevreleyen elle dizilmiş iri taşlara, derenin ilerisinde tek başına duran ceviz ağacının gölgesinde ikindiyi kılan ihtiyara bakıyorum.
Zaman duruyor sanki. Ağır ağır ve gittikçe seyrelerek zamanın içinden geçiyorum.
***
Yalı boyu denen kumluk alana geldiğimde zakkumlar ve kum tepecikleri arasından aşağıya doğru kayar gibi kendimi bırakıyorum. Hava iyot ve yosun kokuyor.
Derin bir soluk alıyorum.
Biraz ötemde dalgalar homurtuyla kumsalı içine doğru çekiyor. Çok nadir yaşanan bir duygu sarıp sarmalıyor beni; bir tür "
tamamlanmışlık" hissi hani...
Bana ayrılan vaktin sonuna gelmiş olabilirim, diyorum içimden;
tamamdır! Hiç itirazım olmaz.
NOT: Eskiden bu köşede yayımlanmış bazı notlarıma geri dönüp bakmak geldi içimden. Bayramın şu iki gününü bu notların hatırlattığı meselelere kısa bir bakış atıp sorgulayarak geçirmek kötü mü olur, bilemiyorum... Yukarıdaki
notlar 2015 yılından.