Başa alalım...
ABD Savunma Bakanı Mattis nisanda Suudi Arabistan'a gitti.
İddialara bakılırsa, Suud'lara "ABD'nin yeni politikalarından bir adım dışarı atmayın, bedeli ağır olur" diyen Mattis'ti.
Mayısta Trump'ın ziyareti gerçekleşti.
Trump'ın ABD'ye dönüşünün hemen arkasından Katar'ın resmi haber ajansı QNA hem zamanlama hem de içerik olarak garip bir haber geçti: Katar Emiri Şeyh Es-Sani bir konuşma yapmış ve İran ile gerilim politikasının yanlış olduğunu söylemiş, yetmiyormuş gibi üstüne bir de "Trump'ın başkanlık ömrünün uzun sürmeyeceği"ni ima etmişti.
Bu konuşma ABD, Suudlar ve Körfez ülkeleri için bulunmaz fırsattı. Ertesi gün köprüleri attılar.
***
O arada ilginç bir şey oldu.
Dünyanın en güçlü haber ajanslarından biri olan Reuters "hopp, bir dakika!" çekti.
Reuters'e göre Şeyh Es-Sani askeri okul mezuniyet töreninde böyle bir konuşma yapmamıştı. (Reuters'in 1851'de
Londra'da kurulduğunu falan anlatsam, her şeye "heh heh sizi gidi komplocular!" tepkisi çeken sersemler ne der, artık aldırmıyorum. Nasılsa, Katar krizinin özünde bir Pentagon-Birleşik Krallık kavgası olduğunu anlamayan kalmadı!)
Ardından Katar'ın öfke dolu açıklaması geldi.
Konuşmanın kendi ajanslarına yapılan
siber saldırı sonucu uydurulmuş bir haber olduğunu iddia ediyorlardı.
Sonrasını biliyorsunuz.
Olaylar hızla gelişti.
Derken...
İki gün önce yaşanan bir gelişme üç ay öncesinin defterlerini yeniden açtı.
Katar Başsavcısı o tarihte Körfez kavgasına bahane olarak kullanılan
siber saldırıyla ilgili beş hacker'ın Türkiye'de yakalanıp sorguya alındığını duyurdu.
Saldırı Çanakkale, Denizli gibi yerlerdeki IP adreslerinden yapılmış.
***
Bunları nasıl bir dünyada yaşadığımız kafamıza dank etsin diye konu ediyorum.
Rus uçağını düşürdüğümüzde anlamadık mesela...
Oysa öyle bir çağdayız ki, yaşananlara "komplo falan yok" deyip geçemeyiz.
Bunu hiç değilse şimdi Katar'ın başına gelenlere bakarken anlayalım.
Artık eller tetikte.
Komploculuğun geldiği seviyeyi gözden kaçırmadan, gaza gelmeden olayları takip etmek ve agâh olmak zorundayız.