Gündem sıcak..
Gündem sert...
Gündem yakamızdan düşecek gibi değil ve can yakıyor...
Ama bayram boyunca biraz "dışarda" kalayım; bu köşecikte insana ve gündelik hayatımıza doğru yol alan yazılar olsun istiyorum.
Hep aynı sandığımız oysa çoktan bozulmuş adetlerimize, çürümüş olduğunu gizleyen duygularımıza, zihnimizin içinde dönüp duran modern tilkilere birlikte bakalım ve düşünelim istiyorum.
***
İnstagram mesela...
Dostlukları hırpalamadan ayakta tutmayı beceren ama bir yandan da hayatımıza cila atmayı ihmal etmeyen fotoğrafların paylaşım sitesi yani...
Güzel sözler, selamlar, hatıralar alanı...
Seviyorum.
Fakat bazen bu sitede dikkatimi fena halde çeken şeyler oluyor ki, dilimi tutmakta zorlanıyorum.
"
Şükür" konusu mesela...
Üzerinde azıcık duralım mı bugün?
Durmadan şükrediliyor, durmadan şükür etiketleriyle güzel fotoğraflar aktarılıyor, şükür duygusu üzerine aforizmalar konuluyor, vs.
Ancak galiba
alışveriş ve pazarlık zihniyeti öylesine iliklerimize
işlemiş ki...
Şükür duygusu bile bundan etkilenmiş.
Hiç vermemek üzere almanın pazarlığını yapıyoruz sanki!
Bir "
dua" ve "
hal"in böylesine ezilip büzülmesi, ne yalan söyleyeyim, insanın içini burkuyor.
Bunu fark etmek için durup biraz mesafeyle bakmak yeter!
Mesela ne çok insan "
şansına" şükrediyor? Belli ki, kimse bu iki kelime yan yana gelir mi, şans nedir diye sormuyor ama "
kazancı" için şükrediyor.
***
İtiraf etmek zorundayız...
Hemen her kesimde...
Şükür, "
hamd etmek"ten uzaklaşıyor,
dua olmaktan çıkıp bir
"kişisel gelişim" teşekkürüne
dönüşüyor.
Birtakım adamlar var; hep alışverişte, hep mutluluk hesabındalar. Şöyle yazmışlar sosyal medya hesaplarına: "Şükür, sahip olduklarını takdir etmektir, olumlu enerjimizi yükseltir." İyi de, sahip ol(a)madıkları konusuna gelince defter kapanıyor mu?
İşte orası sessizlik.
Konu oraya gelince kaçınıyorlar, hesaplar bozuluyor çünkü.
Şükür duygusu,
Susanna Tamaro'nun hikmetli bir yazısında
kullandığı deyimle "
sahip olduklarımıza sımsıkı tutunmanın ve kendimizi sargılara sarıp mumyalamanın"
adı olup çıkmış. (Şimdi
birtakım şapşalaklar "ayy ne banal,
Tamaro'dan alıntı yapmış diyecekler!)
Neyse yer kalmadı...
Şunu vurgulayarak bitireyim:
Şükür, nimete odaklanmakla değil, nimeti vereni bilmekle başlar.
Yani nereden gelip nereye gittiğini fark etmek yolculuğuyla doğrudan bağlantılıdır.
Hani
Senai Demirci şükür üzerine bir yazısında altını kalın biçimde çizmişti ya...
"
Şükür, hep yine, hep yeni bir seferdir."