Türkiye'nin bir türlü bilim toplumu olamayışından yakınıp duran pek "seçkinci", pek "aydınlanmacı" bir ahbabım vardı.
Üç yıldır görüşmüyoruz.
Fakat en son gördüğümde bilimsel (!) bulduğu "kuantum nefes tekniği" dersleri almaktaydı. Oradaki "kuantum" kavramının bilime değil, bir pazarlama numarasına tekabül ettiğini anlayamayacak kadar bilimsel konulara uzaktı.
Lafta hep "aydınlık bilgi"nin yanındaydı. Bu onun için anayasanın tartışılması kabul edilemez maddeleri kadar açıktı.
Peki neden kendisi esnaf olmuş, yan gelip yatmış da "aydınlığa doğru" yürümemişti?
Eh ona sorarsanız, biraz tembeldi. Daha çocukluğundan her şeyi başkalarından beklemeye alıştırılmıştı.
Nihayet bir Türk'ün bilim nobeli kazanması onu sevindirmiştir diye düşünmeyeceksiniz, herhalde! Benzerleri gibi Aziz Sancar'a politik ve kültürel tavırları yüzünden o da ver yansın etmiştir, hiç şüphem yok.
Çünkü bunların dillerinden düşürmedikleri ne varsa, havadır, cıvadır, en fazla ciladır.
***
Erol Evgin'in Habertürk gazetesinde çıkan sözlerini okuyunca aklıma o ahbabım geldi.
O da demokrasiden bahsedilince yüzünü buruştururdu.
Eğitimlilerin iktidarı gibisi var mıydı? Sanırsınız, fakülteler bitirmiş, alim olmuş...
Asıl dertleri iktidar (sivil-
asker bürokrasi ve sermaye oligarşisi) seçkinleri tarafından
sevilmek, okşanmak, onaylanmak; onların arasına "
kabul" edilmektir.
O "
kabul" edilme konusunu hafife almayın!
Türk seçkinciliği bizatihi masonik bir yapı taşır.
Yani birbirlerini görür, işaretleşir, karşılıklı pohpohlamalarla vakit geçirirler.
Ciddiye alınacak bir tarafları var mıdır peki?
Artık (ve şimdilik) yoktur.
Baktım da, üç üniversite bitiren birinin oy hakkının daha fazla olması gerektiğini savunmuş Evgin.
Hani insan nitelik konusunda hedefi tutturamayınca kafayı nicelikle bozar ya, burada da
biraz öyle olmuş!
Zaten üç üniversite bitiren adamı oy vermeye götürmek yerine
hangi nevrotik rahatsızlığa duçar olduğunu anlamak için bir ruh bilimciye götürmek daha doğru olabilir.
***
Seçkinciliğin Evgin'inde gördüğümüz gibi naif ve azıcık da demode kalanına fazla takılmamalı.
Fakat
Robert Kolejlilerin bildirisinde gördüğümüz gibi "
tilkilikler" tehlikelidir.
Neymiş? "
Herkese eşit, özgürlükçü eğitim hakkı doğmadıkça" susmayacaklarmış.
E, o zaman yapılacak ilk
iş o liseyi derhal terk etmektir!
Var mı öyle yağma!
En iyisi, demokrasiye saygı duyun, derslerinize odaklanın. Hem tatile de az kaldı!
Nasıl olsa, hayatta yine siz kazanırsınız...
Halk bunu bilmiyor mu sanıyorsunuz?