"Hiçbir şeye bağlayamıyorum. Takdir-i ilahi. Kaza oldu. Beni arabadan çıkartıp bir kenara yatırdılar. O vakit, insan çeşitli düşünceler geçirir zihninden. Birincisi, ben bahar mevsimini çok severim. Biz cemre durumlarına baktığımız için, eyvah dedim içimden; baharı bu yıl ıskaladık."
İlk okuduğum andan beri bu sözler aklımdan çıkmaz.
Rahmetli Aydın Menderes'in sözleri. Yaşamının son on beş yılında felçli kalmasına yol açan 15 Mart 1996'da geçirdiği trafik kazasını Hülya Okur'a böyle anlatmıştı. (bkz. Ölmeden Az Önce, Bilgi Yayınevi.)
Malum, derin üzüntüler içinde büyümüş bir insan Aydın Menderes...
Dünyadan çok kalbine bağlanarak ayakta kalabilmiş biri...
Kaldı ki, mart ayının Menderes ailesinde ayrı bir yarası var. İki ağabeyi de mart ayında dünya hayatından ayrılmış.
Belli ki, yine de tabiatın uyanışıyla arası açılmamış; yaşadığı üzüntülere yanıp baharın güzelliklerine sırtını dönmemiş, dönememiş!
Şu satırları kır kahvesi gibi bir yerde yazıyorum ve arkamdan "haydi sırtına montunu al, üşüyeceksin" diyen tatlı bir rüzgâr esiyor.
Sanırsın, nisan ayındayız.
Sabah balkonumdaki dereotu ve nane fidelerine baktım. Onlar da baharın daha süreceğini söyler gibiydiler.
E niye yazdım bunları?
Hatırlatmak için işte! Unuttuysanız diye, kıyısından, ucundan, sonundan baharı yakalamalı diye...
ALDANMAYIN, DERTLERİ GÖRÜNTÜ DEĞİL!
İki gündür sosyal medyada Semiha Yıldırım hakkında sefil bir kampanya döndürülmeye çalışılıyor.
Hani öyle ki, insan şuracıkta yazı konusu etmeye bile utanıyor.
Artık alıştığımız "Başı örtülü First Lady olmaz!" itirazlarından "bu kadar köylü görüntü de olmaz" noktasına kadar gelindi.
Bu terbiyesizlikleri yapanlara kızanlar da laf yetiştireceğim diye yine "görüntü" üzerinden tartışmaya katılıyor.
Oysa bu bir bakıma tuzağa yakalanmanın ta kendisi!
Laikperest çakma elitlerin esas derdi görüntü değil ki!
Yalan bu!
Onlar dinden, dindar insanlardan ve Anadolu irfanından neredeyse tiksiniyorlar ve genç kuşakların toplumsal bilinçdışında bu tiksintinin iz bırakması için her fırsatı kullanıyorlar.
Hiç uymamak gerek ama öyle de zor ki!