Pazar notları:
Güzel sözlere kırgınım. Orayı burayı dolduran parıltılı aforizmalara dargınım. Güzel sözlere değil, güzel eylemlere ihtiyacımız var. Aforizmalar tembelleştiriyor bizi; gündelik hayatın çarklarına teslimiyetimizi unutturuyor.
***
Güzel sözler uyuşturuyor,
zeki ifadeler uyarıyor. Fakat ikisinden de düşünceye fayda yok! Sarhoşluk ve hız bittiğinde tefekkür başlar.
***
Günlerdir eski "
notlar"ıma bakıyorum. Kişisel ve sosyal bakımdan havalar daha da soğursa, içimi ısıtacak sözler etmiş miyim diye... O arada fark ediyorum ki,
hepsi de eşikte takılıp kalmış, eksik ifadelerden ibaret. Başımı güzellikle döndürmesin, kelimelerin battaniyesi altına sığınıp dünyadan kaçmama yol açmasın, sözün eksikliği eylemin hakikatiyle doldurulsun diye herhalde.
***
Gönül çalıcı ifadeler ve sosyal medya aforizmalarıyla geleneğin "
hikmetli sözler"ini aynı kefeye koymak feci bir yanlıştır. Onlar biz yattığımız yerden "
like"layalım diye değil,
sarsılıp kendimize gelelim diye söylendiler.
***
Çok yazdım bir daha yazayım: Unutkanlıkla unutmak çok farklı şeyler. Unutkanlık
aptallıkla kardeştir, unutmak
abdallıkla...
***
Gerçeği kabullensek mi? Manevi bir hayatın yerine
maneviyatçılıkla, ahlaklı bir hayatın yerini
ahlakçılıkla doldurabileceğimizi sanıyoruz ama nafile!
***
Sıra dışı denen şeylere şaşırmayı öğrenemedim bir türlü! Ben hep şu sıradan hayatlarımızı "
neden geldik, nereye gidiyoruz?" diye sorgulamaksızın bir ödev gibi sürdürüşümüze şaşırıyorum.
***
Gençlere "gençliğinizin değerini bilmiyorsunuz" diye söylenip duruyordum. Sonra uyandım ve epeyce güldüm kendime; yahu zaten gençliğin değerini ihtiyarlar bilir. Hani "
afiyetin kıymetini belaya duçar olanların bilmesi" gibi...
***
Öğrenmek için bu kadar tembel,
bilmek için bu kadar iddialı olmak akıl alır bir şey mi? Hayır! Fakat ortalığa bakıyorum, hiç öğrenmeyip çok bildiğine inananlardan geçilmiyor.
***
Yaşadığımız şehirler değişti; caddeler, sokaklar, evler bambaşka... Mekanla ve eşyalarla ilişkilerimiz zihnimizi derinden etkiliyorsa eğer, ki öyle; biz artık "
o insanlar" değiliz. Belki umudumuz, korkumuz, sevincimiz, sevgimiz de farklılaştı. Fakat içimiz el vermiyor, bu gerçekle hesaplaşmaktan kaçınıyoruz.
***
Bu dünyada "
oyalanmamız" gerekiyordu! Oysa biz ne yaptık? Hiç sonu gelmeyecekmiş, bir gün çekip gitmeyecekmişiz gibi ciddiye aldık.
Bu büyük yanlışın altından kalkma şansımız kaldı mı?