Günümüz insanı... Onu beğeniyor, şunu beğeniyor; ondan hoşlanıyor, bundan hoşlanıyor. Fakat hiçbir şeyi, hiç kimseyi sevmiyor. Bir nevi artistik patinaj. Tökezleyip düşünceye kadar hayatın üzerinden kayıp geçiyor... Sonrası tedavisi zor bir süreç. Çünkü iyileşenler, sevenlerdir.
***
Günümüz insanı... Onu aşağılıyor, bunu itiyor; ondan nefret ediyor, şundan tiksiniyor. Neleri sevdiğini sorun ona. Ya şaşırıp susacak ya da bir yığın yaveliği art arda sıralayacak. Neden peki? Neden nefret ettiklerine bu kadar bağlı, sevdiklerine karşı bu kadar gevşek? İçten içe kendisinin de bir "
pislik" olduğuna inanmaya başladığından mı?
***
Günümüz insanı... Özgürlüğünü güvenliğe feda etmiş, aklını medyaya teslim etmiş, geleceğini kredi karşılığında ipotek etmiş. Yani
düpedüz bir mahpus!
***
Günümüz insanı... Acı çekmekten öyle korkuyor ki, kalbi her gün biraz daha boşalıyor. Bu boşluğu ya hoş sözlerin tesellisiyle doldurmaya çalışıyor ya da bütün acıları ağrılara, sancılara dönüştürüyor. Birinci yol
çakma sufiliğe güç veriyor, ikinci yol
hastaneleri kutsallaştırıyor.
***
Günümüz insanı... Yerinde duramayan ama hiçbir "
yer"e varamayan bir zavallı. Teknoloji süpermiş, bilim iyiymiş falan ne fayda!
***
Elias Canetti'nin şu sözü geliyor şimdi aklıma: "Neredeyse hep sevgiden söz etti ve yanına kimseyi yaklaştırmadı."
***
Sözler, sözler, sözler... Jestler, mimikler, işaretleşmeler... Telefon açmalar, kısa mesajlar, mailler... Bir türlü anlaşamıyoruz.
Aramıza iletişim giriyor.
***
Geçenlerde bir fotoğrafa rastladım. Bir kafenin girişine "
Dikkat! Aptallara geçit yok!" yazan bir tabela koymuşlar.
Böyle bir yere girmek ne aptallık!
***
Söyle bana!..
Düşüncelerini başkalarından önce kendine anlattın mı? Anlatsan, hiç katılmayacak, hatta saçma bulacaksın.
***
Almak isteyen affedemez. O yüzden affetmekte zorlanıyoruz. Affetmek,
vermektir. Şöyle söyleyince daha anlaşılır olacak:
Bağışlamak!
(NOT: Fark etmişsinizdir; bu notların bazıları geçmişte bu köşede yer almışlardı. Yeniden gözden geçirilip tazelendiler.)