Onlarca yılı siyasetçileri kötüleyerek, siyaseti yerden yere vurarak geçirdik.
Sivil-asker bürokrasi bu halimizi ellerini ovuşturarak izledi.
Öyle ya, bu sayede devletin seçkinleri her seferinde milletin vekillerini hırpalıyor; darbeler, müdahaleler, ara rejimler her seferinde haklı çıkartılıyordu.
Bu kâbustan geç de olsa, uyandık!
Şimdi de şunu anlamak durumundayız... Siyaset bazen çirkin duyguları, nefreti, öfkeyi ve pis hesapçılıkları harekete geçiren bir virüsü andırıyorsa eğer, sadece siyasetçilere bulaşmıyor, hepimizi etkiliyor.
Kötücül siyaset hepimizin içinde, her an nöbette ve boş bırakmaya gelmiyor.
Sosyal medya sağ olsun...
Artık bu berbat gerçekle yüzleşmekten kaçamıyoruz.
***
Fark etmişsinizdir...
"
Oh olsun"lar, "
nasıl .... ama"lar ve hani frenklerin "
schadenfreude" dedikleri başkalarının mutsuzluğundan duyulan sevinçler nasıl patlayıverdiler.
Oysa bu duygular hakiki bir "
kimlik" duygusundan yoksunluğun,
ezmek isteyen ezikliklerin tezahürüdür.
Şöyle de diyebiliriz...
Meğer muhalefet denilen garip ittifakın kendi tabanındaki etkisi
ergen işi bir şımarıklıktan öteye gitmiyormuş.
Oysa düşünüyorum da...
Halkın o malum
sessiz çoğunluğu onlarca yıl görülmezden gelindikten ve siyaset seçkinlerince sürekli horlandıktan sonra 2002'de iktidar alanında
tecessüm etme imkânı bulduğunda adabını korumayı başarmıştı.
***
Ama umutsuz olmamalı.
Siyasal alanın tetiklediği zihin ve kalp anaforlarını toptan olumsuz bir şey gibi de algılamamalı.
Hiç kuşkunuz olmasın ki...
Hangi toplum kesiminden, hangi siyasal çizgiden olursa olsun,
nefretini fikir sanan ergen ruhlar...
İntikam duygusunu politikleştirmeyi marifet bilenler...
Benliklerindeki derin boşluğu ya kitle ruhuyla ya da hayat tarzıyla doldurabileceğine inananlar...
Hepsi ama hepsi...
Bu güçlü santrifüj içinde yavaş yavaş dağılıp en uzak köşelere fırlatılacaklar.