Bir yanı zeytinlik, diğer yanı artık kışın bile kuru kalan bir dereye açılan toprak yolda yürürken etrafa göz gezdiriyorum.
Zeytinliği çevreleyen elle dizilmiş iri taşlara, derenin ilerisinde tek başına duran ceviz ağacının gölgesinde ikindiyi kılan ihtiyara bakıyorum. Zaman duruyor sanki. Ağır ağır ve gittikçe seyrelerek zamanın içinden geçiyorum.
***
Yalı boyu denen kumluk alana geldiğimde zakkumlar ve kum tepecikleri arasından aşağıya doğru kayar gibi kendimi bırakıyorum. Hava iyot ve yosun kokuyor. Derin bir soluk alıyorum.
Biraz ötemde dalgalar homurtuyla kumsalı içine doğru çekiyor. Çok nadir yaşanan bir duygu sarıp sarmalıyor beni; bir tür "
tamamlanmışlık" hissi hani...
Bana ayrılan vaktin sonuna gelmiş olabilirim, diyorum içimden;
tamamdır! Hiç itirazım olmaz.
***
"Beni sevdiğini söylemek için neden bunca zaman bekledin?" diye soruyor genç kadın. Hafiften kızgın.
Sadece aşkın değil, bir hatanın da itirafını bekliyor. Genç adam yerinde şöyle bir doğruluyor, sonra gözlerini kısarak "
bunu kesinkes anlamam zaman aldı!" diyor. Sözcükler gerçeği anlatmaya yetmiyor elbette. Bir kavşaktalar şimdi.
Sevmek, beklemektir ve bir ihtimal, bu itiraf sonun başlangıcı olacak.
***
Dinlemiyor, anlatmıyor, konuşmuyoruz ki... Peki bu nefes nefese halimiz, onca gürültü patırtı neden diye soracak olursanız,
birbirimize laf yetiştirmeye çalışıyoruz, ondan.
***
Anlatmak da anlamak gibi cesaret gerektiriyor. Anlamak için konforunun bozulmasını, anlatmak için de bedel ödemeyi göze almak gerekiyor. Çünkü
iyi anlatıyorsan, yıkıyorsundur.
***
Erdem arayan uyanıklık: Alçakgönüllülüğü severiz, kibirden nefret ederiz. Ama bizde değil, başkalarında olduğu zaman...
***
Acı çekmekten öyle korkuyor ki, kimseyi sevmiyor ama aklı sıra herkesle iyi geçiniyor.
***
Her şeyden keyif alması gerektiğini sanıyor. Sürekli çevresindeki haz kaynaklarını ve tatmin odaklarını araştırıyor.
Bir muhasebe defteri var. Alacaklar azalıyor, borçlar çoğalıyor. Diken üstünde.
O yüzden çok "
keyifsiz" biri!
***
Unamuno nasıl da sarsıcı bir biçimde ifade etmişti: "
Sessizlikten daha büyük veya daha muhteşem müzik yoktur. Fakat yazık ki, bu müziği anlayamayacak kadar güçsüzüz."
***
Müziği derinden sevmek, yeryüzünde gurbette olduğumuzu hissetmekle başlar. Çünkü
iyi müzik her dinleyişimizde dünyayı inkar eder.
***
Neden başkalarının karşısında
"ben farklıyım" diye tepinip dururuz? "
Herkesten, ondan, şundan farklıyım" diye... Oysa pek de inanmayız buna. Zaten modern hayat renk ve fark vaadine rağmen hepimizi sıraya sokar, benzeştirir, düzleştirir. Ama hepimiz sevilmek isteriz; yani fark edilmek!
Sevilmek, biri ya da birileri tarafından sıradan çekilip çıkartılmaktır.