Ne sevdiğimiz yerde yaşamayı seçebiliyoruz ne de yaşadığımız yeri sevebiliyoruz. Evine girerken ve çıkarken "dünyada olmak istediğim yer işte burası!" diyen ne kadar az insan var. Hürriyet havucunun peşinde koşan mecburiyet mahkumlarıyız. Sonra balkondaki saksıdan mucizeler bekliyor, bir haftalık tatillerden bir yıllık huzur umuyoruz. Cehennemimizin adı "modern yaşam" ve bu gerçekle yüzleşmekten çok korkuyoruz.
***
"İçten biridir" diyorlar, neye yarar? İçinde hep haset, hırs, güceniklik var.
***
Etrafını kırıp geçiren dobralık asla içtenlik sayılıp yüceltilmemeli.
Hakiki içtenlik, aslında inceliktir. Çünkü o kırılgan, o ince çizgiyi bilir!
***
İçtenlik, hem
"iç"li bir şeydir, hem de
içli!
***
Elbette ağır olup molla sanılmayı marifet bilmeyiz, elbette hakikatlerin üstünün susarak örtülmesini kabullenemeyiz fakat şu ömrüm
apaçık hakikatlerin durmaksızın konuşup tartışarak bulanıklaştırıldığına da şahittir.
***
Hayranlık, özünde gençlik (yoksa hamlık mı demeliydim) heyecanıdır. Oysa ihtiyacımız olan şey, değer bilmektir ve bu ne zordur.
Bilmek değil,
bağlanmak isteriz. Bu da bazen felaketimiz olur.
***
Sevmek için kılavuzun
hayranlıksa dikkatli olmalısın! Yol güzel fakat tehlikelidir. Sonunda ya
aşkla yanarsın, ya
nefretle zehirlenirsin.
***
TV ekranında bir altyazı: "
Neleri yemeli, neleri yememeliyiz." Ekranda konuşan uzmana gelince, nasıl hoyrat ve otoriter bir dili var, akıl alır gibi değil! Sürekli yasaklar, sınırlar koyuyor. Farkında değiliz ama
seküler bir püritanizm beslenmemiz üzerinden ve hastalıkla korkutarak hayatımıza nüfuz ediyor
***
AVM'leri kentleşmenin günah keçisi haline getirdik. Böylece avm'leri de yaratan
asıl günahlar gözden kaçıyor.
***
Tarihsel, ekonomik ve kültürel olarak
kent ile şehri ayrı tutmak gerektiğini söyleyenlere katılıyorum. Kent, dünyanın her yerinde sorunları ve çözümleriyle
global kapitalizmin üsleridir.
Şehir gitgide nostalji artık. Özlediğimiz bir yurt.