Milletin iradesini hafife almak istediğiniz zaman lafınız hazır: "Demokrasi sandıktan ibaret değil!"
Peki, bir de şuna cevap verin bakalım: Demokrasi bazı kurumların kendilerini meclisin üzerinde tutup ortalığa mesaj yağdırması mıdır?
Hani o "gelişmiş demokrasiler" dediğiniz ülkeler var ya...
Oralarda yüksek bürokratların, yargı kurumlarının başındakilerin, askerlerin, iş hayatı temsilcilerinin durmadan siyasal mesajlar verdiğine rastladınız mı hiç? Olmaz. Demokratik bir ülkede yüksek yargı temsilcilerinin ve baro başkanlarının bu kadar çok konuşması çok garip karşılanır.
Çünkü demokratik sisteme aba altından sopa gösterdikleri düşünülür ve derhal görevlerinden ayrılıp açık siyaset yapmaya çağrılırlar.
Peki bizdeki nedir Allah aşkına!
Baştan alalım...
Cumhurbaşkanı'nı millet seçti, yeni Başbakan belirlendi ve...
Hiç beklemeden mesaj yağmuru başladı!
Nihayet siyasi ve sivil çözümler konusunda söz almayan bir Genelkurmay Başkanımız oldu, diyorduk.
Medya ne yaptı etti, onu da konuşturdu ve üstelik en eskilere kadar gidildi; "kırmızı çizgiler" bile hatırlatıldı.
Yargıtay Başkanı'nın, Barolar Birliği Başkanı'nın konuşmalarını tekrar tekrar okudum ve her seferinde içimden dedim ki, "bir kere de dediğiniz gibi yapın, siyasal dokundurmalar yerine doğrudan hukuk insanlarının sorunlarına dokunun!"
Ne bitmez bir mesaj düzeniymiş meğer! Vesayet algısı ve alışkanlığı nasıl da kurumların hücrelerine kadar işlemiş!
İnsan merak ediyor; tamam, anladık mesaj göndermeyi seviyorlar da hiç mi mesaj almayacaklar?
"Milletin mesajı"nı kastediyorum. Ve merak ediyorum: Milletin on iki yıldır bıkmadan, usanmadan ve demokratik nezaket sınırlarının dışına çıkmadan verdiği mesajı almaya daha ne kadar direnecekler?