Hukukumuz şöyle tarafsızmış da, böyle bağımsızmış da...
Yüksek yargımız demokrasi ve hukuk devletinin temeliymiş de...
Bağırıp çağırıyorlar.
Keşke!
Öyle olsa, ne iyi olurdu!
Fakat herkes içten içe hisseder ki, bu ülkede hukuk düzeni adalet nosyonunun değil, hukukçuların iktidarı üzerine kuruludur.
***
Geçen gün çok genç bir arkadaşım heyecan içinde aradı: "
Adamlara savunma bile yaptırtmadıkları doğru mu abi ya?"
Yassıada davalarından biri hakkındaki "
Vinileks" başlıklı yazımı okumuş. Üzerine televizyonda "
Ben Onu Çok Sevdim" dizisini izlemiş. Asabı bozulmuş.
Yassıada mahkemelerinin başkanı (O tarihte Yüksek Adalet Divanı Başkanı deniyordu)
Salim Başol'un hal ve tavırlarını bir hukukçu dostuna sormuş, "
özel dönem mahkemeleriydi, hukuk tarihimizde bir istisnadır" cevabını almış, yine de tatmin olmamış.
Başol'un rahmetli
Hasan Polatkan'a "
zaten şimdiye kadar söylediklerin boş, savunmanı on beş dakikadan fazla dinleyemeyiz" deyişi zihninde çınlayıp duruyormuş.
Genç arkadaşıma dedim ki...
Yassıada'nın darbe mahkemesi olduğu, sürecin istisnai biçimde işlediği doğrudur.
Fakat
Başol'un "zihni" istisnai değildir, devlet o "zihniyet"in varlığını sürdürmesini istemiş, böylece
millet iradesini sürekli tehdit altında tutmuştur.
***
Bazen günceli kavramak için sıcak tartışmaların içinde boğulmak yerine azıcık geri gidip yakın tarihe bakmak daha iyi sonuç verir.
Düşünün...
Yassıada mahkeme süreci bitmiş. Trajik kararlar uygulanmış, ardından seçimler ve pek "özgürlükçü" bir anayasa yapılmış...
Peki Başol'a ne olmuş?
Emekliye mi ayırmışlar, "
feci bir görev yaptın artık ortalıktan çekilmen gerekir" mi demişler? Hayır!
Başol ve arkadaşlarına özgü hukuk anlayışı tarih sahnesinden çekilmiş mi?
Hayır!
Yassıada'da Menderes ve arkadaşları tutukluluk şartlarına itiraz edince gönül rahatlığıyla "
sizi buraya tıkayan güç böyle istiyor" diyen Başol, huzur içinde
Yargıtay'a dönmüş, 2 Mayıs 1962'de
Anayasa Mahkemesi asil üyesi olmuştur.
Emekliye ayrıldığı 1970'e kadar yargının tepesinde kalıp
başka Başol'ların yetişip gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Bilmem anlatabildim mi?
Siz isterseniz bu noktadan kalkıp 12 Eylül'e, DGM'lere, Özel Yetkili Mahkemeler'e, Yargıtay'a, AYM'ye ve diğerlerine kadar tabloyu uzatabilirsiniz.
Soru şudur:
Milleti de en az devlet kadar seven bir hukuk mümkün mü?