Geçen gün kitaplığımdaki çekmeceleri temizlemeye karar verdim.
Eski not defterleri, sararmış gazete kupürleri, hemen hiçbiri kullanılmamış ajandalar, çoktan atılmış fotoğraf makinelerinin şarj kabloları, daha neler neler ortaya çıktı.
1982'den kalma bir Ece ajandasının başına kırmızı tükenmezle kaydettiğim Nietzsche'den bir alıntı beni çarptı.
"İçinizdeki kini, nefreti ve hıncı def edebilecek kadar yükselmediğinizi bilirim ama hiç değilse bunları saklamaya kalkışmayacak kadar dürüst olun!"
Gençlik işte!
"Berrak ol, ciğerimi ye!" çağları.
Gönülsüz dostluğa, görgüsüz ve hain düşmanlığı tercih ettiğimiz dönem.
Belli ki, bu sözlerde çok "içerden" bir anlam bulmuşumdur, şimdi hatırlayamıyorum.
***
Oysa şimdi sosyal medyaya;
Facebook'a, Twitter'a bakınca...
Nietzsche'nin bu şövalye üsluplu tavsiyesinin günümüzde
harcı âlem bir gerçeklik haline dönüştüğünü görüveriyor insan.
Hınçla el ovuşturmalar, gücenik mızmızlanmalar, tam fırsatını bulmuşken nefret ve intikam duygusuyla "
laf koyma"lar...
Dizginlerinden boşalmış kinler...
Hele o karşılıklı hınç değiş tokuşları ve ortak nefretlerin oluşturduğu Twitter flörtleşmeleri, yok mu!
Hakikaten öyle berbat bir manzara ki,
en yapay nezaket diline bile şiddetli özlem duyuyor insan.
***
Hani düşünüyorum da...
Özellikle o burnundan kıl aldırmayan "
beyaz okumuş kesim" herhalde
şefkatle ve dolayısıyla
şükran duygusuyla hiç tanışmamış!
Melanie Klein psikanalizine bir atıf yaparak söyleyecek olursam...
Toplumun memesinden doğru düzgün beslenememişiz. Hep istemiş ama doymamışız, doyurulmamışız.
Her iyi ve tatmin edici şey karşısında "
neden bende değil de onda!" veya "
o da kim ki!" diyen haset dalgası kaplıyor benliğimizi.
Öyle ki, sahiden inançlarımız, belirli bir geleneğe bağlı kanaatlerimiz ve oturup üzerinde çalışılmış düşüncelerimiz yok. Hepsinin altı biraz kazınsa ortaya
haset ve hınç çıkıyor.
"
Zenciler" mağdurken bile mağrur oldukları için onlardan korkuyoruz.
Uzanamadığımız ciğerlerin hepsi gözümüzde mundar.
Nasıl yenilmişsek, içimizde bir yerde buna nasıl inanıyorsak,
başkalarının yenilgisinde ellerimizi ovuşturmamızı gözlerden saklayamıyoruz.
Anlıyorum ki, "
beyaz okumuş kesim" tümüyle değişip yeniden şekillenmeden
bu toplum huzura kavuşamayacak!