Herkes Türkiye'de muhalefet boşluğu diye bir şeyden yakınıyor.
En başta da muhalifler. Hatta iktidar da.
Fakat kimse bu haklı "hissiyat"ın altında yatan gerçeği sorgulamaya yanaşmıyor.
Nedir bu boşluk? Güçlü bir muhalefet partisi boşluğu mu, bazılarının sandığı gibi lider zafiyeti mi, ya da "farklı muhalif kesimlerin örgütlenme yetersizliği" mi?
Hayır! Bu ifadelerin hepsi "kaçış"tan ibaret. Bir tür kendini aldatma çabası.
Esası şu ki, iktidara muhalefet yok, iktidardakilerden nefret var! Ve nefret, her geçen gün bizzat bu duyguyu taşıyanları ezip etkisizleştirdiği, hatta zamanla kendinden nefret eder hale getirdiği için işler sarpa sarıyor.
Yoksa nasıl olur da...
Bir yandan tek bir ağaç için dertlendiğini iddia edenler, öte yandan Marmaray'da bir kaza olsa, birkaç kişi yaralansa, ölse diye ellerini ovuşturarak beklerler!
***
Gezi, belki birçok bileşeninin başlangıçta hesap etmediği bir
kötülüğün açığa çıkmasına neden oldu.
Nefretin coşkusu, muhalif politik aklı silip attı!
Başbakan Erdoğan'a odaklanmış şiddetli nefretin enerjisi darbecileri heveslendirirken muhalif proje ve dil üretimini de imkânsızlaştırdı.
Gerçek şu ki, "
ulusolcu" zihnin ortaya getirip bıraktığı pirincin taşını şimdi kimse ayıklayamıyor.
Birdenbire Baas özlemiyle yanıp tutuşanlar nereden çıktı; her konuşmasında hükümeti "
vatan hainliği" ile suçlayan
ana muhalefet lideri nereden etkileniyor, sanıyorsunuz!
Oysa yıllar boyu bu ülkede "
vatan haini" diye suçlanmanın kolaylığından şikâyetçi olanlar onlar değil miydi?
***
Ülkenin önünde
barış süreci ve demokratikleşmenin derinleştirilmesi gibi çok önemli işler ve
üç seçim duruyor.
Fakat biliriz, böyle durumlarda birileri eğer sadece
bağcıyla uğraşıyorsa, bağcı da kavgadan kaçacak değil ya, ortalık karışır ve o arada
üzümler çürür.
O taraftaki arkadaşların bilmesi gerekiyor ki,
politikleşmiş nefretten demokrasi çıkmaz.
Eski ezberler, yeni geyiklerle o malum "
boşluk" dolmaz.
Umarım, bu yoldan dönülür.
Dilerim, muhalif politikalar üretmek yerine nefret biriktirenlere Allah akıl fikir verir!