Susmaya ve sessizliğe çok ihtiyacımız var. Hayır! Kafa dinlemek için değil, daha sonra konuşabilmek üzere düşünmek için.
***
Ne çok maneviyattan söz eder olduk! Her soruya bir cevap yetiştirme; her
tatsızlığa bir "
manevi tatlandırıcı" ekleme telaşından bitkin düşüyoruz. Peki işe yarıyor mu? Ne gezer? Geriye
havada uçuşan güzel sözler, gelip geçici ilgiler ve can acıtan tatminsizlikler kalıyor! Neden? Çünkü maneviyatın asıl kaynağı bildiklerimiz değil,
bil(e)mediklerimizdir. Telaşa mahal yok! Bilmek değil, sezmek; tartışmak değil, inanmak gerekiyor.
***
Birini sevmek dünyayı sevmektir. Onunla birlikte başka insanları, hayvanları ve bitkileri de sevmeye başlarsın.
***
Kendisine tutkuyla bağlı olan âşık olamaz. Neden mi? Hani Alain der ya, "
aşk, bir başkasını kendimize tercih etmektir."
***
Güz: Tedirgin aşklar mevsimi. Aşk sorar kendine: Kışı "
donarak" mı geçireceğim? Bahara çıkar mıyım?
***
Ömrüm şu acayip değişime tanık olmama yetti: Eskiden yalan, yalancılar için bile ayıptı. Şimdi yalanı yutanlar bile aldırmıyor. Eskiden her yalan, söyleyeni zayıf düşürürdü. Şimdi yeni güç kaynağı yalan! Eskiden sevilmek isteyenler yalan söylemekten özellikle kaçınırdı; şimdi sevilmek için hiç durmadan yalan söyleniyor.
***
Günümüz insanı mahpustur! Özgürlüğünü güvenliğe feda etmiş; aklını medyaya teslim etmiş ve geleceğini banka kredilerine bağlamıştır. Yani insanların kendi iradeleriyle sistemi değiştirme, devirme ve dönüştürme arzusu duymaları giderek imkânsızlaşıyor!
***
Asıl soru şudur:
Nasıl oldu da toplum güvenlikçilerin, medyacıların ve bankacıların eline teslim edildi? Kapitalizmin genel hikâyesini anlatmayın bana! Biliyoruz, ezberledik. Bana "
kriz"lerden söz edin! Çünkü her krizde biraz daha güvenlikçi, biraz daha medyaya bağımlı, biraz daha borçlu olduk. Yoksa bu "
krizler" kapitalizmin arızi yanı olmaktan çok bir tür
toplum ve insan mühendisliği operasyonları mı? Bir de bu açıdan bakmaya ne dersiniz?