Hoşumuza gitse de, gitmese de...
Tedirgin olsak da, olmasak da...
Dünya...
Yeni bir Ortadoğu'ya, yeni Avrupa'ya...
Belki de yeni haritalara...
Ve hiç tartışmasız biçimde yeni bir global ekonomi düzenine hazırlanıyor!
Türkiye'nin bu sürecin dışında kalması mümkün mü? Hayır!
Kalamıyor zaten. Türkiye kendi iç sorunlarının da etkisiyle en yakıcı biçimde bu sürecin içine girmenin eşiğinde.
Şu nokta net...
Terörü 30 yıl boyunca hale yola koyamamış olmanın çok sıkıntısını çekeceğiz.
***
Beşar Esad, erken ya da geç, mutlaka gidecek, bu kesin. Fakat gitmesi bölge için sükunet anlamına gelmeyecek. O da kesin.
Irak fiilen bölündü.
Suriye de bölünecek.
Bu durumun hem Şii-Sünni çatışması potansiyeli taşıyan güney Arap ülkelerindeki, hem de Kürtler dolayısıyla
Türkiye'deki gelişmeleri tetiklemeyeceğini söylemek çocukluk olur.
Uluslararası toplumun bir süredir mesafeli yaklaştığı
İsrail'in bu gelişmeler karşısında belirleyici aktör rolüne tekrar büründüğü;
İran'ın bölgedeki bütün çatışmaların esas taraflarından biri haline geldiği de çok açık.
***
Dünyanın hazırlandığı değişim uzun da sürebilir.
(Orta vadeden öteye erteleneceğini sanmıyorum.)
Bazılarının korktuğu kadar şiddetli geçmeyebilir.
(Güzel ama düşük ihtimal!)
Ama biz hemen önümüze bakalım...
Sonbahar zor geçecek!
Ağustos başından beri yaşadıklarımız en sert şekilde bu gerçeği işaret ediyor.
O halde...
Toplum ve medya olarak serinkanlı olmak ve sonuna kadar bu tutumu sürdürmek gerekiyor.
Ama hükümete ve siyasetçilere düşen çok önemli iki görev var.
Birincisi... Siyasetçiler boşboğazlığa,
zerre kadar bilgiye dayanmayan fikir yürütmelere ve hoyrat siyaset diline son vermeliler!
İkincisi... İktidar şeffaflıktan asla sapmamalı. Kriz süreçleri şeffaflığın rafa kaldırıldığı dönemlerdir, biliyorum. Ama artık
kapalı kapılar ardında siyasete bu halk destek çıkmaz! Bunu da iktidar bilmeli!