Lise üçüncü sınıftaydı. Temiz yüzünde gencecik yaşıyla uyumsuz bir yorgunluğun izlerini taşıyordu.
Bir hastanenin acil servisinde tanışmıştık. Birkaç yazımı okumuştu, lafı oradan açtı. Sonra yakınlarımızın hastalıkları üzerine konuştuk.
Derken konu "gelecekte ne yapmak istediği"ne gelmişti. Malum, bizim yaşımızdakilerin gençlerle konuşurken en can sıkıcı tarafımız konuyu mutlaka buraya çekmemizdir.
Hiç duraksamadan Polis Meslek Yüksek Okulu'na girmek istediğini söylemişti.
"İnşallah başarırsın!" demiştim. "Mecburum! Anca o zaman rahat yüzü görebileceğim" karşılığını vermişti.
Bir an durup ona polislerin de dert küpü olduğundan; mesai saatleri, maaş ve lojman konularındaki şikayetlerinden söz açacaktım ki, vazgeçtim.
Gencecik birinin hayallerini kırmaya kalkışmanın ne anlamı vardı!
Bir süre susmuştuk.
Sonra bana dönüp "polis olamazsam, hiç değilse güvenlikçi olurum" deyivermişti.
"Niçin?" diye sormuştum: "Üniforma mı seni böyle çeken?"
Cevabı hiç beklemediğim bir hız ve derinlikle gelmişti: "Korunmak için..."
Böyle bir açık sözlülük şaşırtmıştı beni! Bir şey diyemedim.
O ise doğru sözcükleri bulmakta tereddüt ederek de olsa şöyle devam etmişti: "Ailemin ve çevremin ezilerek yaşamasından bıktım! Hiç değilse, kendimi koruma altına almak istiyorum!"