Bu geceyi yarına bağlayan saatlerde...
Günün ilk ışıkları henüz belirmemişken...
Anadolu'nun pek çok yerinde ağaç altlarında, dere boylarında, saksıların yan yana dizildiği balkonlarda, bahçeleri dışarıdan ayıran duvar diplerinde...
Şifa dolu üflemeleri andıran bir rüzgâr esecek!
Uyanık kulaklar o tatlı hışırtıyı işitecek! Süt kapları yerlerinden oynayacak, sütler mayalanacak!
Güller huşuyla eğilecek!
Çünkü Hızır Aleyhisselam geçecek! Ve inşallah, onu çağıranların imdadına yetişecek!
***
Bunlar
folklorik inançlar diyeceklere sözüm yok! Tamam!
Bunlar dinle doğrudan ilgili olmayan
hurafeler diyenleri de anlarım.
Ama her
Hıdırellez'de halkın yüzlerce yıl boyunca diri tuttuğu
yeryüzü ve hayat tahayyülünü saygıyla selamlarım.
Bir de...
Mekânı cennet olsun,
Ömer Lütfü Mete'nin bir aşkın kıyısında Hızır'ı yardıma çağırdığı dizeleri gelir aklıma...
"
Bir gamzelik rüzgâr yetecek Ha itti beni, ha itecek Güzelliğin zulme çağırdığı sınır
Uçurumun kenarındayım ya Hızır."
***
Anlamlı bir farktır herhalde ve hep dikkatimi çeker.
Eğer
Hızır'a hazırlarsa, çağırıldığında mutlaka geleceğine inanır
kadınlar.
Erkeklerse,
Hızır'ın hep aramızda dolaştığına inanırlar. Onlar için esas mesele Hızır'a hazır olmaktan çok
Hızır'ı tanımaktır.
Bu yönde sayısız rivayet, sayısız hikâye vardır.
Geçen yıl yine bu tarihte anlattığım bir hikâyeyi yinelemek isterim.
Vaktiyle saf biri
Hz. Hızır'ı görme derdine düşmüş. Demişler ki,
şu çölü aş, şu şehre ulaş; Hızır da oralardadır!
Bizimki çölü geçip bitkin halde şehrin pazar yerine varmış. Karşısına çıkan bir adam onun perişan haline bakıp "
Hayırdır" demiş, "
nereden gelir, nereye gidersin?"
"
Hızır'ı arıyorum" cevabını alınca da "
İyi de, görünce Hızır'ı tanıyabilecek misin?" diye sormuş.
Bizim saf "
Vallahi o hiç aklıma gelmedi" demiş.
"
Üzülme, ben sana tarif edeyim" demiş adam gülümseyerek; "
Hızır benim gibi kara kuru bir ihtiyardır."
Sonra birbirlerinin aksi yönde yürüyüp gitmişler.
Bizimkinin aklı başına gelip Hızır'la karşılaştığını anladığında...
Çok geçmiş artık, çok!