Ne tesadüf! Geçen hafta bazı ABD'li psikologların Hollywood tarzı felaket filmlerine itirazlarını aktaran bir yazı okumuştum.
Üzerine Van depremi gelince...
Ve Van'a zihinsel bakımdan çok "uzaktan" bakan insanların yaptıkları yorumlar eklenince...
Taşlar yerine oturuverdi.
Hollywood'un salgınları, kasırgaları, selleri, depremleri anlatma biçimine psikologların itiraz etmeye başladıkları nokta önemli.
Bu filmler yıkımın görkemi ve "kurtuluş"un zekâsı üzerine kurulu!
Felaket tam bir kıyamet olarak anlatılıyor.
Bir de paçayı kurtaranlar var.
Onlar özellikle zekâları, hızları ve iradeleri sayesinde kurtulup arkalarına bakmadan felaket bölgesinden kaçarken film (hikâye) bitiyor. Kurtulma mücadelesi veren film kahramanlarına odaklanan seyirci de rahatlıyor.
Ya mahvolanlar ne halde, merak eden var mı? Yok!
Bu filmler, kazanan kahramanlar ile kaybeden yığınlar ayrımı üzerine kurulu.
Korkunç bir şey! Özellikle yetişme çağındaki zihinlerde tehlikeli izler bırakan bir ayrım bu! Kurbanlara empati duyma yetisini törpüleyen bir ayrım.
Birinin bu filmlerle beyni yıkanmış olanlara anlatması gerek: Felaket film değildir!