Durmadan konuşuyoruz. Evde, işte, sokakta, yatakta, tv karşısında, eş dost arasında...
Laf hiç bitmiyor!
Ah, bir de televizyon var! Orada hiç susulmuyor.
Günümüzde televizyon görüntü değil, laf ve tartışma anlamına geliyor.
Peki bunca lafa, bunca iddiaya, bunca patırtıya karşın...
İletişim var mı?
Yok, denecek kadar az.
Anlıyor muyuz birbirimizi? Pek sayılmaz.
Ya bilgi?
O gürültü arasında bilgi kaybolup gidiyor.
Çünkü durmuyoruz!
Bir durup dinlemiyoruz.
Durup...
Gerçeği öğrenme hevesi göstermiyoruz.
***
Cahit Koytak'ın "Susma sanatı" adlı şiiri ne güzel söyler...
"Sana da başkalarına da
Yetecek kadar sus ki,
Susuşun nara olsun,
Konuşman çare olsun."
Ama taş gibi "ağır susmak" kaldı mı artık?
Susmak da karakter değiştirdi.
Şizoitlerin "içe kapanışı"ndan; ürkeklerin dilini tutuşundan başka bir susuş kalmadı!
Oysa bugün...
Tarihin öyle bir noktasındayız ki...
Laf yarıştırmak için veya birbirimize laf sokuşturmak için değil...
Birbirimizi yeni baştan tanımaya başlamak için...
Mutlaka konuşmamız gerek.
Ama böyle tartışma manyaklığıyla olmaz!
Hele önce kalbimizin sesini dinleyelim!
Önce ezberlerimizi bir kenara atıp gerçekleri öğrenmeye heves edelim!