Yeni kuşak yerli filmleri seviyorum.
Bu filmlerin en berbatında bile öykü karakterlerine karşı samimi bir yaklaşım var.
Ama istiyorum ki...
Artık filmlerin karakterleri senaristin yakın çevresinden olmasın! Barlardan toplanmış gibi; Nişantaşı'ndan yoldan geçerken senaryoya aktarılmış gibi olmasın!
Ne olur, ana kahramanımız Cihangir'de ikamet etmesin! Senaryo yazmasın, romancı veya şair olmasın!
Sıradan bir muhasebeciden, banka memurundan, tornacıdan film çıkmaz mı? O insanların yeri yok mu yerli sinemada!
İşte bu düşüncelerle "İncir Reçeli"ni seyretmeye koyulunca...
Ve erkek karakter tv'lere skeç yazan bohem biri, kadın karakter de rock bar müdavimi çıkınca...
Durdum. Tadım kaçar gibi oldu.
Ama iyi ki salondan çıkmamışım; iyi ki filmi seyretmeyi sürdürmüşüm.
Öyküsü HIV pozitif (AIDS) üzerine inşa edilmiş bir yığın yabancı film seyrettik bugüne kadar.
Bizim ruhumuza "temas" edeni yok denecek kadar azdı.
Aytaç Ağırlar'ın yazıp yönettiği "İncir Reçeli" ise hem "bizden", hem de tokat gibi çarpıyor!
Belki Beyoğlu kültürüne yabancı seyirciye filmin bir bölümü önce "uzak" gelebilir ama sonrası çok etkileyici.
Son olarak...
Duygu karakterini canlandıran Melike Güner'e ayrı bir alkış benden!