Toplumu esir alan şiddet dilini tartışıyoruz son zamanlarda.
Kadınlara karşı şiddetin nedenlerini masaya yatırıyoruz.
TV tartışmalarına, panellere, yazılara, yorumlara bakıyorum da...
Sanki okulun bize ettiği fenalıkları atlıyoruz. Hızlı kentleşmenin yarattığı çözülmelerden...
Ataerkil gelenek ve göreneklerin etkisinden...
Aile içi şiddet sarmalından...
Ve daha birçok şeyden söz ediyoruz ama...
Okul ortamında şiddetin nasıl pekiştirildiği gerçeğini atlıyoruz.
***
İnsan yetişkin olunca..
Okul yıllarını
hayatının en güzel zamanları olarak hatırlamak istiyor. Güzel arkadaşlıklar, bilge öğretmenler hatırlanıyor.
Oysa biliyoruz,
okul döneminde ne çok yara açılır ruhumuzda!
Hem kim inkâr edebilir, disiplin, müfredat, sınav derken en güzel zamanlarımızın zehir olduğunu!
İşi teorik açıdan ele aldığımızda ve biraz da muhalif bir yerde duruyorsak...
Hemen
"okul devletin ideolojik aygıtlarından biridir" deyip geçiyoruz.
Yanlış bu! Çünkü bireylerin
cinsiyet algısı ve kimlik inşasında okul hayatının yeri çok önemli!
***
Kabul etmeliyiz ki...
Öyle
masum ve
kutsal bir yer falan değildir okullarımız! Artık hiç değil!
O en "
cici" görünen, en cilalı
özel okullarda bile öğrenciler arası rekabetin zehiri öyle korkunç, öyle karanlık ki!
Medyadaki eğitim uzmanlarına sormayın! Onlar kafalarını "
sınav ve başarı" konularına takmış durumdalar. Ekmek orada çünkü!
Kimse sormuyor:
Küçücük çocuklar ile ergenleri aynı bahçenin içinde tutan ilköğretim okulları nasıl bir yer?
Ya devlet liseleri?
Sorun sadece okul kapısına dayanan "
kirli" adamlar ve bahçede koşturan haylazlar mı?
Hayır! Sorun öyle büyük ki!
***
İşte tam bu noktada...
Ankara Üniversitesi'nden iki araştırma görevlisi;
Fevziye Sayılan ve
Alev Özkazanç'ın Ankara'da bir devlet lisesinde yaptıkları bir çalışma geliyor aklıma. ("İktidar ve direniş bağlamında toplumsal cinsiyet: Bir okul etnografisi. Toplum ve Bilim Dergisi. 2009. Sayı 114.)
Orta sınıf çocuklarının gittiği ve öğretmenlerin kendilerini "aydınlık zihinli" olarak tanımladıkları bu okulda "
başarısız" olarak yaftalanan çocukların sürekli aşağılanıp hakarete uğradığını bulgulamış araştırmacılar.
Düşünün, öğretmenlerin hakaret sözcükleri "
itler" veya "
köpekler"le başlıyor, "
embesiller" e kadar uzanıyor. Her gün böyle geçiyor.
Bir de
kızlar var. Cinsiyetleri nedeniyle hem yaltaklanılan hem de sürekli itilip kakılan kızlar.
Kızlarla yakın ilişkiler kuran erkek öğrenciler ise öteki erkekler tarafından "
light" sayılarak dışlanıyor.
Bütün bunların çok derin izler bırakmaması mümkün mü?
Yer kısa, konu uzun.
Ama söyleyin...
Şu "
ezik" ve şiddet dolu okumuş erkek kalabalığının oluşumunda
okulların da bir payı olmadığına inanabilir misiniz?