Azıcık soğuk ve somurtuk kız okulun gizemli oğlanını sever.
Okula cipiyle gidip gelen soluk benizli, yakışıklı oğlan seçkin ve zengin bir aileye mensuptur.
Herkesin gözü oğlanın ve kardeşlerinin üzerindedir. Oğlanın gözü ise bu akranlarıyla uyumsuz ve uyuz kızın üzerindedir.
Aralarında aşk filizlenir.
Fakat tam o sırada kasları ve duyguları güçlü, kalbi gümbür gümbür atan, aşağı mahalleden ve derisi renkli bir oğlan peydah olur.
Ve gider aynı kıza tutulur!
* * *
Eh, normaldir!
Her genç oğlanın, hatta her yaştan ve baştan erkeğin adı konmamış bir "sınıf çatışması" vardır.
Buna "arzuların siyaseti" demek yanlış olmaz.
Kızı "ötekiler"in elinden kurtarmak erkekliğin derin ve temel parçasıdır.
Ne olur peki?
Tabii ki, ortalık bir anda karışır. Okul kantini, mahalle, aileler savaş alanına döner.
Kız bir anda gücünün farkına varır. Çünkü iki erkeği parmağında oynatmaktadır.
Ama eninde sonunda bir seçim yapmak zorundadır.
* * *
Zengin ve "yabancı" oğlanın peşinden gitmek "değişmek" demektir. Hatta (o güne kadarki hayat tarzının) "ölümünü istemek" demektir.
İşte tam da bu yüzden; yani aralarındaki kapanmaz mesafe yüzünden kızın kalbinde filizlenen duygu aşkı andırır.
Renkli derili oğlan ise kızı değişmeden, olduğu gibi istemektedir. Şefkatle sarıp sarmalamayı, kırda bayırda koşup oynamayı istemektedir. (Hep öyledir ya, bu oğlandan gelecek tek tehlike kötü sinirlenmesidir!)
Zengin oğlan kızın kalbini kırar; kız ise yoksul oğlanın kalbini...
O rezil kural işler! Sonunda inciten ve tehlikeye çağıran oğlan kızı kazanır; incitilmeye izin veren oğlan kaybeder.
* * *
Şu noktaya kadar sabırla okuduğunuz için teşekkür borçlu olduğum bu hikâye...
Gençlik çağı aşklarına ve gençlerin kimlik bunalımlarına dair pek sıradan bir tabloyu gözümüzün önüne sermektedir. Öyle değil mi?
Yazar Stephenie Meyer gibi...
Uyanık davranır ve bu tanıdık hikâyeyi allayıp pullarsanız...
Kızı kendi halinde bir insan olarak bırakıp zengin ve gizemli oğlanı vampir, renkli derili ve yoksul oğlanı kurt adam yaparsanız...
İş değişir!
Ortaya bütün dünyada 40 milyon adetten fazla satan "Alacakaranlık" roman serisi ve film uyarlamaları çıkar!
Yediden yetmişe bütün kadınlar o vampir oğlan tipine (Edward Cullen) ayılıp bayılmaya; genç kızlar günler geceler boyu kendilerini o kız (Bella Swan) olarak hayal etmeye başlarlar.
* * *
Serinin üçüncüsü "Tutulma" şu sıralarda sinemalarda gösteriliyor.
Ne yalan söyleyeyim, arkasında sakladığı psikanalitik işaretler bakımından Alacakaranlık serisini önemsiyorum.
İlk iki film fena değildi. Fakat "Tutulma" feci!
Diyaloglar eğreti, aşk sahneleri komik, oyunculuk üçüncü sınıf.
Alacakaranlık hastaları yine seveceklerdir, başka!
Benim için filmdeki tek iyi şey, Alice karakterinin varlığı!