Bir gazete İzmir'deki cinayet kurbanları için şöyle başlık atmıştı: "Katillerini tanımıyorlardı."
Bir erkek editörün elinden çıkmıştır bu başlık! Bir kadın gazeteci böyle başlık atarken tereddüte düşer.
Doğru, ne Esra Yaşar, ne Ayşe Selen, ne Azra katil zanlısı H.A.'yı kişi olarak tanımıyorlardı!
Ama bir cinayete kurban gideceklerse katilin hangi cinsiyetten olacağını biliyorlardı.
Küçücük kızlar da, ihtiyar nineler de bilirler onu.
Muhtemel katil, büyük tehdit...
Erkek'tir o!
Bazen karanlık sokakta sizi takip eden bir erkek, bazen yalnızlığınızı fırsat bilip kapınızı çalan erkek, bazen mahallenin meczubu, bazen mahallenin ağabeyi, bazen sevgili, bazen koca, bazen en yakın akraba...
Ama erkek!
***
Biliyorum, bu alıştığınız türden bir yazı olmayacak!
Yasaların erkekleri koruyan yanından söz etmeyecek, ki doğrudur. Cinsel içerikli şiddet suçlarından, kadınlara yönelik faili meçhul cinayetlerden söz edip istatistiksel rakamlar vermeyecek, ki bu suçların boyutu ürkütücüdür.
Erkeklerin birbirini korumasını, kadınlara yönelik suçların gizlenmesini sağlayan geleneksel toplumsal dokudan da söz etmeyecek, ki o da doğrudur.
Ancak burada meseleye biraz da
aktüel dilin dışında yaklaşmaya çağırıyorum.
Feminist açıdan falan değil, basbayağı
erkekçe davranarak birtakım gerçekleri kabul ederek durumu daha derinden
okumaya bir
başlangıç yapmak istiyorum.
***
Çünkü gazete dili bütün somutluğuna karşın böyle konularda yanıltıcıdır. Daraltıcıdır.
Nitekim katil zanlısı yakalandığında...
Özellikle İzmir basınında "Canım, adam paraları için hiç konuşmadan yaklaşıp vurmuş işte, meczubun teki" diye yazan arkadaşlar oldu!
Oysa sormak gerekir.
Neden kadınlar vuruluyor? (Katil zanlısı "güzel kokuları yetiyordu" demiş sorgusunda!)
Neden "transkadın"lar işkenceye uğruyor
, dövülüyor, öldürülüyor?
Neden cinsel şiddet suçlarının yaygın kurbanları kız çocukları ve
genel olarak çocuklar?
***
Kadınlar bilirler! Çocuklar da bilirler!
Ergen oğlanların da, kazık kadar heriflerin de onlara alttan alta
"güçsüz ve aşağı başka yaratıklar" olarak baktıklarını bilirler. Bazen bilmezden gelirler, bazen bu bakıştan oyuncu hazlar çıkarmaya çalışırlar.
Bu
iten, dışlayan, ötekileştiren, hatta nefret eden bakış, davranışlara dökülmesi bir yana
özünde şiddettir.
Peki ya sonuç?
"Nefret" sözüne dikkat edin!
Siyasetinde, eğitiminde, inanç algısında, gündelik hayatında
nefret duygusunu okşayıp duran bir toplum kadınları erkeklerin gizli nefretinden koruyabilir mi?
Şimdilik, burada noktayı koyayım. Yoksa yazılıp söylenecek çok şey var!