Eski taş evlerin arasındaki tek katlı binanın demir kapısını itip içeri giriyorum.
Girişin sağında eski tip bir torna tezgâhı var. Yanıbaşında da bir freze tezgâhı.
Duvarlarda kurumuş, rengi koyu kahverengiye dönüşmüş balık kafaları, yüzgeçler ve solungaçlar asılı.
Antika saatler, basınç göstergeleri ve sararıp solmuş eski fotoğraflar onlara eşlik ediyor.
Yakup İçten'in Ayvalık'taki atölyesindeyim..
Aslında onun "hayat pınarı" da denilebilir buraya.
65 yaşında bir delikanlı Yakup İçten! Taş çatlasa 50 gösteriyor!
***
Hep çok meşgul Yakup usta!
Onu işinden alıkoyuyormuşum hissine kapılıyorum.
Hafif dalgacı bir gülümsemeyle "
bugüne kadar, kendi çapında icat sayılabilecek 53 makine yaptım" diyor.
Atölye bir bahçeye açılıyor. Ötesi deniz.
Küçük iskeleye bağlı balıkçı teknesi de onun elinden çıkmış. Adı
Gümüşlü.
Söz geçmiş zamanlardan açılıyor. Ailesinden, Gümüşlü sahilindeki haftada on ton sabun üreten fabrikalarından, sahildeki yazlık sinemalarından söz ediyor.
Sonra buruk bir gülümsemeyle "
her şey değişti" diyor. "
Hep kötüye değişti."
***
Bölgedeki yazlık ev yapılaşmasından, ormanlık alanların inşaata açılmasından söz edecek sanıyorum.
Fakat Yakup usta konuyu daha derine çekiyor: "
Bugünün insanı eskilerin eşkıyası kadar bile merhametli değil" diyor.
Ve anlatıyor.
"Dedem, bu bölgede Osmanlı'nın mali işlerinden sorumlu memuruydu. O zamanlar eşkıya tarafından soyulmadan yollarda dolaşabilmek zor.
Biliyor musun dedem ne zaman rahat yolculuk edermiş? Eytam (yetimler)
sandığından köylerdeki, kasabalardaki yetimlere ödenek ve iaşe götürdükleri zaman... Eşkıya bilir, asla dokunmazmış! Düşün bak!"
***
Zihnimi kurcalıyorum biraz...
Osmanlı'nın eytam sandığı 1926'da
Emlak ve Eytam Bankası'na dönüştürülmüş ama bir süre sonra yetimler unutulmuştu. Zaten 1946 yılında da banka Türkiye Emlak Kredi Bankası anonim ortaklığına devredilmişti.
Epeyce bir zamandır vicdanı müesseseleştirmekte zorluk çeken bir toplumuz. Vicdan artık kişisel bir duygu, hatta hoş bir efsane!
Şu ayaküstü sohbete bu konuları katmanın âlemi yok tabii!
Bahçeye çıkıyorum.
Bir
deniz kaplumbağası (caretta caretta) iskeleti var bahçede.
Şaşkınlığımı görünce, "ne sanıyordun, zamanında bu sularda deniz kaplumbağası vardı" diyerek anlatıyor Yakup Usta.
"
Ölüsünü bulduğumda ağzından güçlükle kocaman bir naylon torba çıkarmıştım. Yavrucak naylonu denizanası sanıp yutmuş, boğulmuş!"