Aslında kimse kendini sevmiyor. Herkes kendini sevdiriyor!
***
Geçen gün fark ettim: Epeydir bazı semtlere gitmekten kaçınıyorum. Kafelere, lokantalara girerken tedirginim... Neden? Beni tiksindirecek bir dostluğa tanık olmayayım diye...
***
Düşmanlık kötüdür. İçinde bin türlü uğursuzluk barındırır. Ama her düşmanlık iğrenç değildir. Doğrudan böyle bir bağ yoktur. Hatta bazı "soylu düşmanlıklar"dan bile söz edebiliriz. Yanlış olmaz! Oysa bazı dostluklar vardır ki, iğrençtir!
***
Geçen günkü "Hastalık Hastası Dünya ve İkiyüzlülüğümüz" başlıklı yazımdan domuz gribini küçümsediğim anlamını çıkartanlar olmuş! Hayır! Bu abartılı paniğin siyasal toplumsal ikiyüzlülüklerini anlatmak istiyorum... ABD'de domuz gribinden ölenlerin sayısı geçen cumartesi 4 kişiyi buldu. Ama panik patlak verdiğinden bu yana geçen sürede "sıradan" gripten 300 kişi öldü!
***
Piyano sesi... Gece yarısından sabaha kadar klasik müziğin tanınmış yapıtlarından modern caz bestelerine sürekli piyano parçaları dinledim. Helene Grimaud, Daniel Barenboim, Chick Corea, Keith Jarrett... Sonunda piyano sesi yavaş yavaş zihnimden kayboldu. Sadece su sesi kaldı... Mermer bir şadırvandaki fıskiyenin sesi... Rüya mıydı neydi, bilmiyorum. Uyumuşum.
***
Esmerliği ten renginden değil de, koyu, kuytu ve çok hoş bir kokudan kaynaklanıyor gibi... Sanki saçları değil de, bakışları siyah... Büyük bir ağacın gölgesinde dinlenmeyi andırıyor yanında durmak! Oysa çok genç, çok canlı! Garip bir karışım!
***
Kulağıma doğru eğilip fısıldıyor: "Kendimi iyi hissetmek istemiyorum. Umurumda değil bu. İstediğim ne biliyor musun? Kendimi iyi biri gibi hissetmek!"
***
Gündüzü geceden korktuğun için sevme! Aydınlığı için sev!
***
Bütün ömrünü "bir şeyleri kaçırıyorum" duygusuyla yaşamak, sürekli "hayat elimden akıp gidiyor" diye huzursuzlanmak ne korkunç fakat ne kadar yaygın! Oysa hayat bizden daha hızlıdır, daima önde koşar! Kaçırdıklarımıza değil, yakaladıklarımıza bakmak; kaçırdıklarımıza hayıflanmak değil, yakaladıklarımızın değerini bilmek... Bunu öğrenmek zorundayız da, öğrenilen bir şey mi acaba?
****
Bir tanıdığım var. "Hayat kaçıyor, yakalamalıyım" duygusunu hırs dolu bir koşuşturmacaya çevirdi. Böyle mutlu olacağını düşündü. Yıllardır bazen çok yakınından bazen uzaktan uzağa izliyorum onu! Çok şeyi yakaladı, çok şey başardı. Ama her seferinde "ıh ıh, istediğim bu değildi" duygusu ağır bastı. Hâlâ işinde ve özel hayatında koşturuyor. Bu uzun koşuda doping olarak antidepresan kullanıyor. Elinden ajandası düşmüyor. Kendisi de kocaman bir ajandayı andırıyor artık! Hayat onun için "planlar, projeler, yapılacaklar, muhtemel hazlar ve sorumluluklar" listesinden ibaret olup çıktı.