Okullu bir çocukken hafif hastalanıp yatağa düşmenin kendine özgü hazları vardı.
Evde kalıp sıcak yataktan çıkmamak, okulu kaytarmak, ödev yapmayı ertelemek, annenin çorbasını kaşıklamak güzeldi.
Hatırlıyorum da...
Daha dün koşup zıplayan bedenimin şimdi ağrılar sızılar içinde bitkin düşmesi sihirli bir şey gibi gelirdi bana.
Buzun eriyişini, suyun buhar oluşunu izler gibi bedenimi izlerdim.
Yetişkinlikte beden bir "oyuncak" olmaktan çıkıyor.
Bir dostun oluyor, bir başının belası!
Hele benim yaşımda durum iyice farklılaşıyor.
Ne "madem hastayım şöyle bir uzanayım" demek iyi geliyor insana, ne de "alt tarafı soğuk algınlığı" deyip kendini dışarı atmak çare oluyor!
Virüsmüş, üşütmekmiş, vitamin eksikliğiymiş...
Hepsi tamam da...
O "kırıklık" dediğimiz şey var ya, kırgınlık!
Onca dinç görünümün aldatıcı olduğunu bilmenin ve gençliğe dair fizyolojik kazançların geri dönüşsüz biçimde yavaş yavaş uzaklaşıyor olmasının yarattığı kırgınlık bu belki!
***
Bir de iyileşmek var tabii..
Bir süreç bu.
Bazen hızlı, bazen yavaş...
Bir istasyondan ötekine sürüklenmekten yorgun düşmüş bir vagonu hangi ilaç lokomotif olup hızla eski dinçliğine kavuşturabilir?
Öyle büyük ve zorlu hastalıklardan da söz etmiyorum.
Ama son deneysel çalışmalar (mesela Wisconsin-Madison Üniversitesi araştırması 2003-2008) gösteriyor ki, grip virüsüne karşı güçlü bir savunma ve hızlı iyileşme süreciyle mutluluk dediğimiz ruh hali doğrudan ilişkili...
Üstelik kimi ciddi nörolojik araştırmalar zihinde sık sık güzel anıların canlandırılmasının bile antikor üretimini artırdığını düşündürüyor.
Bana gelince...
Her bahar mevsiminin başında yatağa düşüyorum. Gel de kuşkulanma şimdi!
Tam güneşe, kuş cıvıltılarına, yolların karşı konulmaz çağrısına birkaç gün, bilemedin bir iki hafta kalmışken...
"Ya bir tatsızlık çıkarsa" endişesi ile grip virüsü kol kola girip şifayı kapmama neden oluyorlar sanırım.
***
Biz tam toplum olarak en ufak şikâyette full check-up'lar, beş yıldız konforlu özel hastaneler, hepsi aynı tahlilleri yaptırıp her biri ayrı teşhis koyan ünlü hekimler ortamına kendimizi kaptırmışken...
Batı'da nihayet hastalık konusunun farklı yönleri sorgulanmaya başlandı...
Kısaca onu anlatarak yazımı noktalayacağım.
Çok beğendiğim bir psikanalist olan Darian Leader ile bilim tarihçisi David Corfield'in "Why Do People Get İll?" (İnsan Neden Hasta Oluyor?) adıyla kitaplaştırdıkları çalışma bunlardan biri...
Leader ve Corfield bir hastanenin binlerce dosyasını yeniden elden geçirmişler. Görmüşler ki, sıradan sayılan kimi bağlantıların artık üzerinde durmak gerek.
Nedir o bağlantılar?
Mesela bir çocuk şeker hastası. Ama bu hastalığı babasının ölümünden kısa süre sonra ortaya çıkıyor.
Mesela uzun yıllar farkına varılmadan gelişmiş bir kanser vakası. Hasta ölümcül bir kaza atlattıktan sonra kanser açık belirti vermeye başlıyor.
Bu bağlantılar anlamsız olabilir mi, diye soruyor Leader ve Corfield.
Ama modern tıp sektörü bedeni ayrı, zihin ayrı ele alıyor. Uzmanlar tedavi sürecinde bu bağlantılara hiç aldırmıyor. Problem orada!
Ne yazık ki, yerim bitti..
Kafamdaki soruyu yazıp konuyu kapatayım.
Grip olmak, yoksa aynı zamanda bir tür "garip" olma hali mi?