Her yer ve saatte dalıp dalıp gitmeliyiz... Bize bakıp düşünceli sanan ve "ne o Karadeniz'de gemilerin mi battı" diye soranlara, gülüp geçmeliyiz. Ya da belki "hayır, gemilerim değil ben battım, ne olur kurtarmayın" karşılığını vermeliyiz.
***
Dalıp gitmek ne dertliliktir, ne düşüncelilik ne de delilik! Bu koşuşturmaca, bu kuşatılmışlık, bu rutin mahkûmiyetler dünyasında bazen "inci avcılığı" için yegâne fırsat dalıp gitmelerimizdir.
***
Doğrudur, durup dururken ve sık sık dalıp gitmek "anormal" bir şeydir! Çünkü zamana ve mekâna sessiz sedasız fakat soylu bir başkaldırı biçimidir.
***
Bazen "terk" etmek gerekir. Orayı, onları, olup bitenleri... Hemen çekip gitmek gerekir ama lafı kadar kolay değildir, yapamayız! Görevler, ezberler vesaire izin vermez. Tam o sırada kısacık bir an için bile olsa dalıp gitmeler imdada yetişir. Oracıkta gideriz. Başkalarına, başka yerlere, başka olaylara... Hatta başka bir "dünya"ya...
***
Mustafa Ulusoy ölümü karşılamak ve ölüm korkusu üzerine o pek farklı ve çarpıcı anlatısı "Giderken Bana Bir Şeyler Söyle"de "dalgınlık" için ayrı bir bölüm ayırmış. Şöyle diyor: "İnsan olmanın farkı buydu. Bulunduğu andan kopmak. Kopmak. İnsanın dışında hangi varlık bulunduğu andan koparak dalıp gidebilir? Hangi varlık, şimdiden, şu andan dışarı çıkabilir, taşabilir?"
***
Şu gazetenin diğer sayfalarını karıştırıp tekrar bu köşeye döndüğünüzde anlayacaksınız ki, "Pazar notları" da bir tür dalıp gitmedir...
***
Dalgınlıktan dalgıçlığa doğru bir yolculuğa çıkmak... Ne güzel!
***
Şimdi tam burada Turgut Uyar'ın o muazzam şiirinin adını; "Göğe Bakma Durağı"nı hatırlamalı, değil mi? Şiirin bir dizesi vardır, alabildiğine yalındır fakat derinliği inanılmazdır: "beni bırak göğe bakalım."
***
Ama şu dizeyi de şiirden ayırıp kalbimde saklarım: "durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar."