Geçenlerde Ayşe de (Özyılmazel) yazdı ki, doğru!
Yıllardır aşk, sevgi, ilişkiler, dostluk üzerine çok yazdım ama "sevelim-sevilelim edebiyatı" yapmaktan hep kaçındım!
Hayata geçirilemeden sakız gibi çiğnenmekten tadı kaçmış bir sevgi anlayışını pohpohlamaktan çekindim.
Onun yerine "sevinç" duygusundan, "Tanrı'nın o güzelim kıvılcımı"ndan yana taraf tuttum.
Bu zaman zaman şaşırttı yanımdakileri!
Benim gibi melankolik bir adamın zaman zaman sevgiye sırtını dönüp elinde fenerle sevinç aramaya çıkması garip karşılandı.
Olsun!
İçinde sevinç olmayan, sevinç üretmeyen sevginin gerçekliğinden hâlâ kuşkuluyum.
***
Bizim ki sevgi mi?
Sevilmek için seviyoruz çoğu zaman.
Alışkanlıklarımıza süs olsun diye seviyoruz.
Özgürlükten değil, mecburen; mecburiyetten seviyoruz.
Doğurmuyor sevgimiz, ne başka sevgilere kapı açıyor ne de dünyamızı genişletiyor.
Tersine, sevgilerimizden bir hapishane örüyoruz kendimiz ve sevdiklerimiz için!..
Seviyoruz, seviyoruz, seviyoruz ama bir türlü sevinemiyoruz!
***
Geçen hafta şehrin tuzu kuru mahallelerinde ne kadar cıvıltılı, parıltılı cadde varsa, bir aşağı bir yukarı dolaştım.
Hallere tavırlara, yüzlere, gözlere, ifadelere baktım. Sevinç aradım.
Kimbilir, belki ihtiyacım vardı buna.
Fakat sevince dair ne varsa, yok denecek kadar azdı!
Ne şükür duygusuna has gösterişsiz fakat hakiki neşeden eser vardı...
Ne de tek başına güneşli bir günün bile insanın içini kıpır kıpır edebileceği bilgisinin izleri...
Sanki kimse hayatında hiç gerçekten sevinmemiş, sevinç nedir bilmemiş gibiydi!
***
Tamam! Hemen insanların güncel dertlerinden dem vurarak lafımı ağzıma tıkmaya çalışmayın ne olur!
Hali vakti yerinde olduğu belli olanlara; sağlıklı görünenlere; yanına eşini dostunu alıp sokağa çıkmış oldukları için gülüp oynayarak dolaşanlara baktım ben.
Eğleniyorlardı ama neşeleri yoktu. (Ki ikisi çok farklıdır!)
Bedenleri "fit"ti, giysileri güzeldi. Ama gülümsemeleri bile kırgınlıkların, kızgınlıkların yüzlerine derin çizgiler olarak kazınmış olduğunu saklayamıyordu. İfadeleri çirkindi.
Çünkü içlerindeki haset ve rekabet duygusunun ağırlığı hallerine tavırlarına yapışmış kalmış fakat sevinç dışarda kalmıştı.
***
Yıllardır altını çize çize söylediğimi yine tekrarlayacağım şimdi...
Olur olmaz biçimde sevgi kavramını kutsallaştırmak yerine biraz da şükür ve değer bilme duygusuna yer açsak...
Sevinç duygusunu endüstriyel eğlenceye kurban etmesek...
Mızmızlığa ve yakınmaya tanıdığımız primin onda birini sevinmeye ve neşeye ayırsak...
Güzel olacak galiba!
Yok! Eminim.
Çok güzel olacak!