SPOR spikerlerinin işi zordur. Maçı anlatırken, hiçbir detayı kaçırmayacaksın, notlar alacaksın, araya bilgiler serpiştireceksin. Heyecanı abartmayacaksın ama "ruhsuz" da kalmayacaksın. Kendine özgü üslup ve anlatım rengi yaratabilmek de işin cabası. Eşref Şefik, Halit Kıvanç ve Orhan Ayhan'ın dışında yıllardır bir "yıldız" spor spikeri ortaya çıkmadı desek yeridir. Günümüzde mutlaka bir şeylerin ölçüsü kaçırılıyor. Türkiye'deki ilk spor spikerinin ismini hatırlayanların sayısı ise çok az. Oysa ki, Sait Çelebi sadece Türkiye radyolarında ilk futbol, boks, güreş ve atletizm naklen yayınlarını anlatan spiker olarak ayrıcalıklı bir yere sahip değildi, aynı zamanda Türk sporunda çok önemli işlere imza atmış bir isimdi. "Alo... Alo.. Burası Taksim Stadyomu. Karşınızda Sait Çelebi" diye başlayan anonsları ve tatlı anlatımıyla sporu kitlelere sevdiren kişilerden biriydi. Sporla hiç ilgisi olmayanlar bile, onu radyolarının başından ilgiyle dinlerdi. Maç anlatımını hoş öykülerle süsler, saha içi kadar tribünlerle de ilgilenir, gördüğü tanıdık simalardan ve onlarla ilgili hoş anılarından bahsederdi. Sait Çelebi tüm dinleyicilerinin yüzünde hoş bir tebessüm bırakırdı. Çok konuştuğu için arkadaşları tarafından şaka yollu "Traşçı Sait" diye anılırdı. 1 Nisan 1953'te ise o, kendisini sevenlere kötü bir şaka yapıp, yaşama veda etti. Sait Çelebi, 1921 yılında, Taksim'deki Topçu Kışlası'nın futbol sahası olarak düzenlenmesini sağlamıştı. Bu statta, sadece futbol maçları değil, güreş, boks, bisiklet, binicilik ve halat çekme karşılaşmaları da düzenlenmişti. Sait Çelebi bu sahaya bir çok ünlü Avrupa takımı getirterek, dönemin ünlü oyuncularını Türk futbolseverlerin izlemesini de sağlamıştı. 1936'da yerleştiği Ankara'nın ilk büyük sinemalarını açan kişi de oydu. Sait Çelebi'nin yaşam öyküsü, günümüz spikerleri için bir "başucu kitabı" niteliğinde. Alınacak ilk ve en önemli ders ise spor spikeri olmak için önce "spor ve kültür adamı" olmak gerektiği...