Dün okullar açıldı ya, haydi biz de yanlarında olalım diye gidip; "Yeni ders yılında da hayırlı yolculuklar dilemiştik tüm öğretmen ve öğrencilere. Darüşşafaka'nın o büyülü atmosferine hayran hallerde geçti tüm vaktimiz. Bir ara bir özel odaya çekilip yöneticilerle dertleşirken bakın nasıl bir öykü denk geldi kulağıma.
Bir müstesna okul
Çocuk DAÇKA'lı, Darüşşafaka'lı yani. Bir vakit önce Muş'tan kalkmış gelmiş, sınava girmiş kazanmış. Bileğinin, beyninin hakkıyla bu 'müstesna' okul sıralarına oturmuş.
Marş marş nereye?
Memleket talim terbiyesinin yüz akı bu okul, tılsımlı değneğini ona da değdirmiş. Oturması, kalkması, yemesi, içmesi, gezmesi, söyleşmesi çok gelişmiş. Ama özünü, sözünü, tok gözünü saklı tutmuş bir yandan da.. Metropol yaşantısına da uygun adım marş marş derken içine işlemiş olan o Anadolu saflığını, yiğitliğini muhafaza etmiş aferin ona.
14 yaşında kız verilir mi?
2 yıl kadar evveliymiş. Bir telefon gelmiş okula. Muş'tan aileden birileri aramış çocuğu. Demişler ki:
- Kız kardeşini evlendiriyoruz kısa zaman içinde.
- Ne?.. Nasıl olur bu?..
- Basbayağı olur. Evlendiriyoruz ne var bunda?
- Daha 14 yaşında kız kardeşim. Ne evliliği?
- Sen buradan gideli beri unuttun adeti töreyi galiba?
- Ne alakası var bunun töreyle? 14 yaşında bir çocuk daha o.
- Bak bak baaak! Neler de öğrenmişsin. Korkma yabancıya gitmiyor. Teyze oğluna veriyoruz.
- Bakın saygısızlık etmek istemiyorum kimseye. Ama zaman değişti, hayat değişti. Saçmalık olur bu. Yanlış olur, yazık olur kardeşime de teyze oğluna da. İkisi de çocuk onların bir daha söylüyorum.
Unuttun mu?
Lafını dinlememişler bizim çocuğun.
"Buralarda kız dediğin 14-15 oldu mu gelin olur. Sen büyük şehre gidince usulü adeti unuttun her halde" demişler başka da dememişler.
Hassas dengeler
Çocuk durmuş, düşünmüş, darlanmış, bunalmış, dertten tasadan ağlar, sızlanır olmuş. Sonra öğretmenlerinin haberi olmuş olaydan. "Biz de yardım edelim bu meselenin halledilmesine" demişler. O bölgelerin hassas dengelerini, anlayışlarını da gözeterek konuşmuş anlatmışlar sakıncaları.
Vakur olgun kararlı
En son söz yine bizim çocuktan gelmiş. Sanki de kocaman bir adam gibi vakur, kararlı, olgun kurmuş son cümleyi:
- Bu evlilik olursa beni hayat boyu silin defterden. Ne o toprağa ayak basarım ne sizi görürüm!..
Bu laf çok etkilemiş aile büyüklerini. Kafa kafaya verip konuşmak, derin derin düşünmek sırası onlara gelmiş.
Bu da bir şey mi!..
Sonra müjdeyi vermişler;
- Tamam senin dediğin gibi yapıyoruz. Nikâhı 2 yıl erteledik.
Geçen hafta o iki yıl dolmuş ve nikâh kıyılmış. Gerçi bu kez 16'sında gelin gitmiş kız kardeşi ama " bu da bir şeydir" demiş bizim oğlan.
Atak oluşlar
Sohbet sırasında duydum bu gerçek hikâyeyi. Yönetici hanımlardan biri anlattı içi içine sığmayarak. " Darüşşafaka'nın nasıl bir yer olduğunu, orada pırıl pırıl öğrencilere sadece ders değil, yaşam gustosu da verildiğini.. Çocukların hemen hepsinin bunca özgüvenli bunca sosyal bunca atak oluşunun bu sihirden kaynaklandığını" anlattı.
Erdemli ve güzel
Tam kalkarken sonunu da getirdi hikâyenin;
- Bana koca bir tepsi büyüklüğünde bal geldi bugün Muş'tan. Aile çocuklarını böylesi güzel, erdemli ve sağduyulu yetiştirdiğimiz için tüm öğretmenler, yöneticiler adına bana getirip verdiler , üleştirip dağıtayım diye. Bu ne güzel bir duygudur anlatamam Savaş Bey.
Oğul balı
Düşünmüşler, boş elle gidemeyiz deyip belki yoksulluk yüzünden belki bir çay kaşığı bile tadamadıkları o balı bize getirmişler. " Oğlumuzu size emanet ettik ya gözümüz hiiiç arkada değil " dediler dönerken. Ben de " O bizim de oğlumuz " dedim, gönüllerini okşadım. İzninizle şimdi gideyim de; ' Oğul balını' dağıtayım arkadaşlara.