Az ötedeki yeşil evde Sezen Aksu otururmuş bir süre öncesine kadar. Onun hemen berisindeki evde Gülben Ergen'in eviymiş. "Aranan- bulunamayan" adamın, Nedim Keçeli'nin evi de bunların arasında kalan, yeşil olanı. Aslında artık arandığı filan yok Nedim'in. Yani polis ya da savcı aramıyor onu. Çünkü Etiler'deki kanlı baskında adı geçince organize şubeye telefonla çağırmışlar, gitmiş sabaha kadar ifade vermiş, sonra da serbest kalmış bu görüşme yaptığımız anne evine gelmiş oturmuş. Onu arayıp da bulamayan bizimkiler. Gazeteci, televizyoncu kardeşler yani. Bak şu keramete ki herkesler onu konuşurken o da beni arıyor buluyor, "Bitirdiler beni abi. Günahsız halimle günah keçisi ettiler. Gel buluşalım, anlatayım her şeyi sana" diyor. Davet ondan gelince kalkıp gittik bizde. Evin bahçesinde bir iki delikanlı gördüm. Sanırım koruma amaçlı duruyorlar ya da ben fesatım. Sonrasında evdeyim buluşup, görüşüyorum Keçeli'yle. Konuşmalarımızın özeti de şu;
* Suçlama ağır hakkınızda. Onur Kılıç'ı da (Özbizerdik) yanınıza alıp, adamlarınızla mekan basmış, silahlı çatışmaya girmişsiniz. 1 ölü 2 yaralı bırakmışsınız ardınızda. Sonra da kaçmışsınız. Doğru mu bunlar?
ATEŞ OLMAYAN YER...
- Katresi bile doğru değil Savaş Abi. Ben bir iş adamıyım. 10 yıldır ruhsatlı silah taşırım bir kez bile belimden çekip poligonda bile atış yapmadım. Ev yapacağım. İki sene sonra vereceğim. Maketi bu, verin şimdiden kaparoyu, avansı diyorum insanlar inanıp veriyor. Benim işim güven işi yani. Binlerce inşaatı böyle yapıp sattım.
* Ne oldu da buraya geldi bu iş peki. Ateş olmadan mı çıkıyor bunca duman?
- Abi baştan alayım. Geçen hafta sonu Serdar Ortaç'ı dinlemeye gittik. Ben eşimden boşandım. Kafa dağıtmaya gece kulüplerine sık gider oldum. Sağ olsun Serdar epey onore etti beni sahneden. Sonra ön masada oturan yeğenim yanıma gelip kulağıma fısıldadı. Bir kaç genç adamla tartışmışlar, dışarı çağırmışlar onlar yeğenimi. Kaktım ben de çıktım. İki dakikada kalabalık oldu ortam. Kimse kimseye vurmadı, tokat bile atmadı.
ŞİKÇİ DEĞİLİZ
Kulübün güvenlikçileri geldi, Levent karakol polisleri geldi, iş yatıştı. Ben yaralandığımı bile hissetmedim. Bir ara pantolonumda bir ıslaklık hissettim, bir elimi attım kan geldi sol bacağımdan. Tuvalete gittim sıyırdım ki yaralanmışım. 2 santimlik kadar bir delik var. Muhtemelen maket bıçağı gibi bir şeyle yapılmış. Bir kravat buldum arkadaşlardan sıkıca bağlayıp, hastaneye gidip pansuman yaptırdım. Sona gittim evime yattım. Ertesi gün 9 yaşındaki kızım geldi. Onunla gezdik bütün gün. Olay günün sabahı babamın (Orhan Keçeli) ofisine gittim. Bir ara sekreter haber verdi, Onur Bey geldi diye. Gelsin dedim, buyursun gelsin
* Nereden tanışıyorsunuz onunla? Dünyalarınız çok ayrı anlattığınıza göre. Ne gibi bir rabıtanız olabilir ki sizin?
- Bizim İstinye'deki sinemalara onların akrabası olan Süleymanoğulları'ndan gelenler olur. Ailece müşterimizdirler. Bir iki defa onların yanında gördüm Onur'u. Oturup muhabbet etmişliğim hiç yok. Gazetede yaralanma olayını okumuş. 'Geçmiş olsun. Yılmaz benim arkadaşımdır, barıştıralım seni' dedi. O sırada babam girdi içeri. İkimiz de aynı şeyi söyledik babamla. Dedik ki; "bu mevzuu uzatmayalım. Özür dilemeye filan da gerek yok. Biz şikayetçi değiliz. Hatta babam 'gençlikte olur böyle şeyler evladım. Abartmayalım' da dedi.
* Yani azmettirici hiçbir şey yok öyle mi? Bu ne hoşgörü? Sizi bıçaklayanı ve onun yakınlarını bu kadar kolay mı affediyorsunuz? Bu inandırıcı mı?
- Savaş Bey bu konuyu saatlerce anlattım polislere de. Her soruyu sorun belki atladığım şeyler olur dedim. Bir suçum olsa bırakır mı beni şube müdürleri.