Başyazarımız Erdal Abi (Şafak) çoğumuz için sığınacak bir liman olur kimileyin. Dara düşünce, afakan basınca, bir şeyin altından kalkamayınca ona iltica eder, sorar, paylaşırız bir dolu şeyi. Hem bilgili hem bilge hem de çelebi yapıda olduğundan dinler dinler ve sonunda der diyeceğini.
Kurtuluş formüllerini, tereyağından kıl çekme tadındaki önerilerini çabuk elden sıralar, şaşırtır bizi. Meslek ustamız olarak da zaman zaman öğütler verir:
"Bazen dünya görüşünüzün tam zıddı olaylara bile yer verme durumu olabilir yazınızda. Fikirlerin üstünü çizmeyin. Köşenize alıyorsunuz diye onlara katılıyorsunuz anlamına gelmez" der.
Zihni Sinir icatlarım
Erdal Abi bunu hoş söyler, iyi söyler de, başına gelince de adamın düzü tersine döner. Aha şimdi yazacaklarım bunun tipik bir örneği. Ben gibi öğrenim hayatını kopyanın dayanılmaz cazibesine kaptırmış, sözlüye kalktığı tahta başında bile kopya çekebilme mucizesi gerçekleştirmek adına Zihni Sinir projeleri üretmiş bir adam nasıl yer verecek aşağıdaki mektuba bilmem ki?
itiraf.com gibi
Okuyunca göreceksiniz. Genç bir kardeşimiz halisane duygularla saf saf yazmış maruzatını. Lakin gelin görün ki, yazsam bir dert, yazmasam bin dert. O zaman ben hiç karışmayayım da herkes kendi kavli meşrebince versin yanıtı içinden-dışından. İşte tarihi öğrenci mektubu:
" Sevgili Savaş Ay,
Ben İlhan İzgi. Marmara Üniversitesi Endüstri Mühendisliği son sınıf öğrencisiyim. Yazılarınızı ve TV programlarınızı dikkatle ve özenle takip ediyorum. Toplumsal meselelerdeki duyarlılığınız ve tespitlerinizin beni çok etkilediğini ve sevindirdiğini mutlulukla itiraf etmeliyim. İşte bu nedenledir ki samimiyetinize güvenerek bu yazıyı yazıyorum.
Emek hırsızları
Bahsettiğim gibi üniversite öğrencisiyim ve iyi sayılabilecek ve benim idealim olan bir meslek eğitimi almaktayım. Tam dört senedir büyük bir gayretle ve inatla üniversitemde ve özellikle kendi fakültemde kopya denilen ve bence emek hırsızlığı olan şeyle uğraşmaktayım. Üniversitedeki sınavlarda puanlama sistemi bildiğiniz gibi farklı. Çan eğrisi denilen bu sistemde sınıf ortalaması temel alınarak notlar veriliyor. Bunun anlamı; alınan tüm notların bir önemi ve değeri oluyor. Yani kopya çeken kişi emek hırsızlığı yaparak notunu yükseltmekle kalmıyor, ayrıca dürüstçe çalışan kişileri ortalamanın gerisine çekiyor.
Sistem zorluyormuş!
Eğitim almanın önemini bilen bir kişi olarak, alınan eğitimin kalitesini de önemsiyorum. Bu nedenle defalarca yetkili kişilere kopya konusunda uyarılarda bulundum. Kendi hazırladığım yüzlerce broşürü dağıttım . Toplantılar düzenledim. Afişler hazırladım. Tüm bunlara karşın yetkili kişiler (hocalar, dekan dahil) bana yardım edeceklerine güldüler ve böyle bir konuda çalışmanın komikliğini yüzüme vurdular. Astığım afişler öğrenciler tarafından yırtıldı. En yakın arkadaşlarım bu konuda bana sırt çevirdi. Çünkü 'kopya çekmenin bu sistemde zorunlu olduğunu, herkes yaparken kopya çekmemenin enayilik olduğunu' söylediler. Bazıları da daha önce kopya çektikleri için başkalarını bu konuda uyaramayacaklarını söylediler (ne tuhaf).
Odaklanamadım ki
Son olarak başımdan geçen yüzlerce kopya hikâyesinden en çarpıcı olanını aktarmak istiyorum:
Static isimli bir dersin sınavındaydım . Hocamız kopya çekmeyeceğimizi bildiren bir söz yazdırdı ve imzalattı sınav kağıdının başına. Buna rağmen her zaman olduğu gibi sınıfımın çok büyük çoğunluğu kopya çekiyordu (ki bu dört sene boyunca büyük bir çoğunluğu ödev, proje ve sınavlarda kopya çekti). Öyle ki kopya çekenlerin gürültüsünden kendi sınavıma odaklanamıyordum (ki ben her zaman en önde otururum, böylece kopya çekenlerin gürültüsünden uzaklaşırım).
"Soruyu da yapamadım"
Bu gürültüye dayanamadım ve müdahale etmeyen gözetmen hocayı uyardım. O yalnızca ikaz etmekle yetindi ama herkes aynı şekilde kopya çekmeye devam etti. Bu arada 4 soruluk sınavda ben yalnızca bir soruyu yanıtlayamıyordum . Küçük bir bilgiye ihtiyacım vardı ve bunu yanımdaki arkadaşımdan kolaylıkla elde edebilirdim. Tüm bunları, sınıfın ve gözetmen hocanın durumunu sınav kağıdına yazdım .
Onlar da suçlu mu?
Sonuçlar açıklandı ve ben 100 aldım (hakkım olmayanı). Ve herkes kopya çekerek elde ettiği notu aldı. Hocamızın tek yaptığı ise bu itirafı yaptığım için beni ödüllendirmek(!) oldu.
Basit bir sorun gibi gözükebilir ama bence durum çok vahim. Kopya çeken bu emek hırsızları şimdiden çok önemli pozisyonlarda kendilerine yer buldular. Bu emek hırsızlarının yanı sıra bunu görüp bir şeyler yapmayan diğerleri de var (profesörler, doçentler, öğrenciler vs.) suç işlememek sizce suça karışmamaktan mı ibaret yoksa bu kötülüğe hiç müdahale etmeyenler de en az onlar kadar suçlu sayılmazlar mı
Men nedem anem?..
Size Delia Steinberg Guzman 'ın bir sözünü hediye ederek bitiriyorum. "çaba hayatın yasasıdır; sınırlar ve sınırlamalar için panzehirdir.?"
İşte böyleyken böyle sayın okurlar. Hadi kolaysa geleyim de çıkayım işin içinden. " Kötü yazmış yanlış yazmış " desem, "Bak şu erdemsiz, kopya taraftarı edepsize" diye sinirlenecek, "İyi ettin hoş yazdın" desem cemazüyel evvelimizi bilenler çıkıp; " Bak şu konuşana. Len şişko tencere, senin dibin az mı kara? " diyecekler. Gidip Erdal Abi'ye danışayım dedim ama, izin günüymüş bulamadım, ühüüüü!..